İskenderun’da 2, Mersin’de biri batık 4, Antalya’da biri batık 4, İzmir’de biri batık 4, İstanbul’da 6, Tuzla’da 10 ve Yurdumuzun tüm sahillerinde 200 ü aşkın limanda kim bilir kaç tanesi bekliyor. Boş kamaralarında ve salonlarında sadece böcekler yaşıyor. Paslanmış ve çürümüş gövdeleri, kağıt inceliğinde tekneleri, bir karıştan fazla yosunlanmış karineleri, delik deşik olmuş tankları, çalışmayan makineleri ve yıkılmak üzere direkleri ile her gün, her saat, ölümü bekleyen insanlar gibi batmayı bekliyorlar.
İskenderun’da 2, Mersin’de biri batık 4, Antalya’da biri batık 4, İzmir’de biri batık 4, İstanbul’da 6, Tuzla’da 10 ve Yurdumuzun tüm sahillerinde 200 ü aşkın limanda kim bilir kaç tanesi bekliyor. Boş kamaralarında ve salonlarında sadece böcekler yaşıyor. Paslanmış ve çürümüş gövdeleri, kağıt inceliğinde tekneleri, bir karıştan fazla yosunlanmış karineleri, delik deşik olmuş tankları, çalışmayan makineleri ve yıkılmak üzere direkleri ile her gün, her saat, ölümü bekleyen insanlar gibi batmayı bekliyorlar. Battıklarında ise içlerindeki tüm zehiri yakıtı, yağı, plastiği, asbestosu, boyayı, tineri, kimyasal ilaçları, yükü ve daha kimbilir daha hangi zehirleri sularımıza karışacak. Belki denizlerimize MV ULLA’dan çok daha zararlı olacaklar, ancak yükleri içinde reaktör külü veya 3 kilo Krom-6 olmadığından kamuoyu pek bir şey fark etmeyecek, olay günlerce medya’da irdelenmeyecek.
Birçok limanımızda yıllardır bekleyen hurda gemilerden bahsediyoruz. Kimisi insan, kimisi yakıt kaçakçılığından tutuklanmış, kimisi ülkemize tehlikeli sınıfına giren bir yük getirmiş ve mahkemelik olmuş. Kimisinde yük anlaşmazlığı, kimisinde alacak davaları yüzünden mahkeme hacizleri var. Kimileri de sadece donatanın düştüğü mali kriz yüzünden bakımsız şekilde bekliyor. Mahkemeler yıllardır devam ediyor, her celse arasında aylar geçiyor. Tüm sistem bekliyor, ancak gemiler beklemiyor. Onlar birer birer batıyorlar.
Bu ülke hepimizin. Memuru, bürokratı, doğa savaşçısı, denizcisi veya sade vatandaşı olarak herkes de ülkesini seviyor. Gemiyi tutuklayan da, tutuklatan da, bekleten de göndermeyen de. Ama ortada bir problem var. Bu gemiler karadaki arabalar veya binalar gibi değil. Deniz, rahmetli Vehbi Koç’un dediği gibi, “cıvık bir şey” Gemiler de bu cıvık şeyin üzerinde yüzüyorlar. Eğer bakımları vaktinde yapılmazsa, tekneler temizlenip boyanmazsa bir gün geliyor, tuzlu suyun aşırı korozif etkisi ile saç deliniyor. Ondan sonrası ise sadece an meselesi. Uluslar arası kurallar yolcu gemilerinin her yıl, yük gemilerinin ise 5 yılda 2 kere havuza alınıp su altı kesimlerinin bakımlarının yapılmasını gerektiriyor. İşte deniz ihtisas mahkemelerinin yokluğunda, yargı sisteminin gözünden kaçan nokta burada. Bir binayı 20 sene de mühürleyebilirsiniz. Bir arabaya el koyup hurdalıkta 10 yıl da bekletebilirsiniz. Ancak bir gemiyi operasyon ortamında gerekli bakımlarını yapmadan bekletmek mümkün değil. Tehlikeler ise sadece batmakla sınırlı değil. Geminin limana, diğer gemilere ve tüm deniz trafiğine verdiği tehlike, fırtınalarda veya kötü havalarda zincirlerinin veya halatlarının koparak sürüklenmesi, aydınlatılmaması yüzünden görülmeyerek kazalara yol açması, nöbetçisi olmadığı için soyulması gibi birçok sakıncalar mevcut.
Peki, suçlu kim? Bence 2 Suçlu var. Birincisi her konuda önümüze çıkan ulusal duyarsızlığımız. En önemli konuları bile birkaç gün sonra unutuyoruz. Yabancı ülkelerde bir kişinin yaralanması, birkaç deniz kuşunun ölmesi üzerine harıl harıl önlemler alınıp kanunlar değişiyor, bizde ise yüzlerce kişi de ölse bir haftada unutuluyor. Bu konu, maalesef bu günden yarına çözülecek gibi kolay görülmüyor. Diğer suçlu ise, mevzuat hazretleri. Mevzuatı hazırlayan da kurumlar olduğuna göre kanunların hazırlanma aşamasında kurumlarda teknik eksiklikler olduğunu söylememiz mümkün. Ülkemizde birçok kurum ve kanun yapıcı, maalesef teknik denizciliğin birçok konusunda yetersiz kalıyor. Her zaman söylenildiği gibi deniz ülkesiyiz ama denizci ülke değiliz. Kanunlarımız yapılırken denizcilik tekniğine uygun kurallar konulmadığı için problemler oluştuğunda hukuk yetersiz kalıyor. Bu konuda en çok teknik bilgiye sahip ve yetkili olması gerekli makam olan Denizcilik Müsteşarlığının ise mevzuatın eskiliği ve yetersizliği sebebi ile eli kolu bağlı durumda. Gemilere el koyma ile ilgili diğer mevzuattaki birçok hataları bir yana bıraksak bile ülkemiz denizciliğini düzenleyen ana mevzuat olan 4922 sayılı “Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında kanun” ile 618 Sayılı “Limanlar Kanunu” dahi batık veya batma tehlikesi altındaki gemilerle ilgili gereğinin yapılmasını sağlayacak hükümler içermiyor. Yetersizliğin bir diğer nedeni ise bahse konu bu kanunlardan birinin 58 diğerinin ise 79 yaşında olmaları.
Bu konuda ne yapacağız sorusuna geldiğimizde ise, bazı rahatlatıcı gelişmelerin olduğunu belirtmek mümkün. Keşke gecikme olmasaydı, keşke bu yasalar uzun süre önceden çıkartılsaydı denebilir, ancak ülkemizde, kanun yapmanın ne kadar zor, sürecin nasıl uzun olduğu ilgili tüm çevrelerin malumudur. Gelişmeler konusunda öncelikle, Denizcilik Müsteşarlığı, 618 ve 4922 sayılı kanunların yerini alacak yeni bir kanunun hazırlık çalışmalarında son aşamaya gelmiş durumda. Yeni kanun tasarısı, diğer kurum ve kuruluşların görüşlerine açılıyor ve bu yıl içinde TBMM ye sevk edilmesi bekleniyor. Bu tasarı kanunlaşana kadar da, mevcut 618 sayılı kanun içinde hurda ve bakımsız gemiler ile batıklar konusunda bazı önemli değişiklikler yapılacak.
Yeni “Seyir Emniyeti ve Güvenliği Kanunu” tasarısında hurda ve bakımsız durumda bekleyen gemiler ve batıklarla ilgili çok önemli düzenlemeler göze çarpıyor. Öncelikle, “Faal Olmayan Gemiler” başlıklı 19. maddede “Sahipleri tarafından terk edilen, kamu kurum ve kuruluşları tarafından el konulan ve zoralıma tabi tutulan veya ilgilileri tarafından denetim ve belgelendirilmesinin zamanında yaptırılmaması nedeniyle tehlike oluşturan gemilerin liman faaliyetlerine zarar vermemek ve seyir emniyeti ve deniz güvenliğini sağlamak amacıyla bağlanması, geçici demirletilmesi, bağlama ve demirleme yerleri, süre ve diğer bulunma şartlarının belirlenmesi; gemilerin bulundukları süre içerisinde neden olabileceği muhtemel zararlar ile bunlardaki personelin giderleri de dahil diğer tüm masrafları kapsayacak teminatın alınması ve gerektiğinde geminin tasfiye edilmesine Liman Başkanlarının yetkili olduğu” hükmü bulunuyor. Bu hüküm liman başkanlarına, limanın, çevrenin ve diğer gemilerin emniyetini tehdit eden gayrifaal gemilerde limanın ve bakımsız gemilerin emniyetini sağlamak için gerekli tedbirleri alabilme gücü veriyor.
Kanunun “Batma Tehlikesi” başlığını taşıyan 20. maddesi de “bir önceki maddede belirtilen durumlar da dahil olmak üzere geminin limanda, demir yerinde, iç sular ile karasularında batma tehlikesi veya seyir, can, mal ve çevreye ilişkin ciddi bir risk veya tehdit oluşturması durumunda, liman başkanı’nın donatan, işleten, kaptan veya acentesinden geminin bakım ve onarımını veya riski ortadan kaldıracak diğer uygun tedbirleri almasını talep edebileceğini, bu talebin belli bir süre zarfında karşılanmaması ve geminin riskli durumunun devam etmesi durumunda, ise gemiye devlet tarafından el konulacağını” hükme bağlıyor. Yani her kimin kontrolü altında ise, gemide gerekli emniyet ve güvenlik tedbirleri zamanında alınmaz ise, hazine gemiye sahip oluyor ve derhal bertaraf ediyor. Bu sürenin, pratikte birkaç ayı geçmeyecek bir süre olarak işlemesi düşünülüyor.
Aynı kanunun batıkları düzenleyen 5. kısmında da yine seyir, can, mal veya çevreye tehlike oluşturan batıkların sorumluları tarafından derhal çıkartılması gerektiği, liman başkanlığınca verilecek süre içerisinde çıkartılmayan batıkların mülkiyetinin devlete geçeceği ve hazine tarafından çıkartılacağı hükme bağlanıyor. Hem üst paragraftaki tehlikeli gemiler hem de batıklarla ilgili düzenlemelerde en önemli hususlardan birisi ise mülkiyeti devlete geçen gemi veya batıkların üzerindeki her türlü akdi ve kanuni rehin hakları ile diğer tüm takyidatlar ile tedbirlerin kendiliğinden kalkması. Böylece yıllar sürecek mahkemelerin de kısa yoldan sonuçlandırılması hedefleniyor.
Deniz Emniyeti ve Güvenliği Kanunu tasarısının yasalaşmasına kadar geçecek süre içinde gerekli düzenlemenin yapılabilmesi için de 618 sayılı Limanlar Kanunu’nda 7 maddelik bir düzeltme öngörülüyor. Mümkün olduğunca kısa bir süre içinde TBMM den çıkartılması planlanan bu değişikliklerde yine yukarıda belirtilen düzenlemelere paralel hükümler konulmuş. Ana fikir, limanlarda tesise, diğer gemilere veya çevreye tehdit oluşturan gemi ve deniz araçları ile batıkların tehditlerinin en kısa yoldan bertaraf edilmesi, ilgililerince gereği yapılmıyorsa devlet eli ile tehlikenin giderilmesi olarak düşünülmüş.
Ülkemiz, dünyanın en hassas yerlerinden birisinin en duyarlı kısmında bulunan bir doğa cenneti. Memuru, bürokratı, doğa savaşçısı, denizcisi veya sade vatandaşı olarak hepimizin yüreğini sızlatan batıklar ve leşlerden kurtulmak ise çok önemli bir ulusal sorunumuz. Bu sorunu ancak yardımlaşarak ve birbirimizi anlayarak ama en çok da el birliği ile çalışarak çözebiliriz.