Biz genç mühendisler, 60’lı ve 70’li yıllarda gençliğimizin en güzel yıllarını Osmanlı’dan kalma eski tersanelerde ve Fransız’lardan kalma İstinye Tersanesi’nde çalışarak geçirdik.
Staj veya görevli olarak gittiğimiz Avrupa ve Japon tersanelerindeki ileri teknolojiyi gördükçe imrenir; neden bizim de böyle tersanelerimiz yok diye üzülüp dururduk.
Hepimizin en büyük hayali ülkemizde de böyle büyük ve modern bir tersaneye sahip olabilmek ve orada çalışabilmek, bütün ümidimiz, Atatürk’ün kurulmasını emrettiği Pendik Tersanesinin bitirilip açılmasıydı.
1937’ de’ başlatılan inşaatlara, araya 2. Dünya harbinin girmesi, arazi üzerinde bulunan askeri kampların varlığı, bir kısım parsellerin şahıslara ait olması gibi sebeplerle 1967’ye kadar bir türlü başlatılamamıştı.
Nihayet, 1967 sonunda, askeri kamplar kaldırıldı; kamulaştırma işlemleri büyük ölçüde tamamlandı ve arazi inşaatlara hazır hale getirilmiş oldu.
Aynı yıl, inşaatın 1936’da hazırlanmış olan eski projesinden vazgeçilerek yeni bir proje ihalesine çıkıldı. Yeni projede tersane, Süveyş’ten geçebilecek en büyük gemiyi inşa edebilecek
Büyüklükte olarak planlanacak ve donatılacaktı.
Proje ihalesini Polonya’nın CEKOP firması kazandı ve proje, Polonya’lılar tarafından hazırlandı.
Proje de hazırlanınca tersanenin temeli,1969 yılında Başbakan Süleyman Demirel tarafından atıldı ve inşaatlar başlatıldı ama bu defa da Japon IHI firması ile ortak olarak yapılıp işletilmesi gündeme gelince, inşaatlar adeta başlamadan yeniden durdu.
Japon ortaklığına da bazı çevreler karşı durunca. Bu ortaklık olsun mu, olmasın mı? Kargaşası başladı ve kargaşa 1973‘e kadar sürüp gitti; tersane arazisi de adeta boş ve terkedilmiş bir arazi olarak kalmaya devam etti.
1973’te Bülent Ecevit iktidara gelince, yayınlanan bir kararname ile,
“Tersanenin milli imkanlarla kurulmasına karar verilmiştir”.
Başlatılan kargaşa, bu kararname ile sona ermiş ve inşaatlar yeniden başlatılmış ama Denizcilik Bankası’nın o tarihte bu işleri yapabilecek yeterli bir kadrosu olmadığından yapılan
İhalelerde birçok hata yapılmış, bu hatalar yüzünden de 1976 yılı sonuna geldiğimizde, tersane, gemi inşa havuzu olarak içi su dolu büyük bir çukur, yarım bırakılmış atölye binaları, parası ödenmiş görülen ama hiç görülemeyen mendirek, yağmurlu bir gün olduğu için çamur deryası bir arazi görünümündeydi.
1977 başında Haliç Tersanesi Müdürü olan Ali Can, tersanelerden sorumlu Genel Müdür Yardımcılığı görevine getirilince duruma el koydu ve durmuş olan inşaatları yeniden başlatıp hızlandırmayı başardı. Ali Can’ın çalışma azmi ve heyecanı bizlere de yansıyarak adeta geri kalmışlığımıza duyduğumuz bir isyan duygusu ile hep beraber durup dinlenmeden çalıştık, didindik, bütün yokluk ve güçlüklere rağmen tersanemizi 1 Temmuz 1982’de hizmete açmayı başardık.
Bu büyük tersanede 1982’den 2000’e kadar irili ufaklı 25 adet gemi inşa ettik. Yurtdışına da beş adet gemi ihraç ettik. Bu gemilerin inşaatlarında canla başla çalışan tersane müdürleri Emrettin Atik, Neptün Algan, Ferhat Özer’le, İşletme Müdürü Aykut Altay’ın, bütün baş mühendis, mühendis, teknisyen ve emekçi kardeşlerimizin emekleri çok büyüktür.
Ayrıca, idareci arkadaşlarımız, tersanenin bütün imkanlarını Tuzla tersanelerine de yardım etmek maksadı ile kullanarak, havuzu özel sektör gemilerinin havuzlanmasına tahsis ederek tersaneyi devamlı kar eder duruma da getirmişlerdir.
PENDİK MOTOR FABRİKASI İÇİN VERİLEN UĞRAŞ
Ali Can Bey, bir yandan bizimle beraber Pendik Tersanesini bitirmeye çalışırken, bir yandan da bir Dizel Motor Fabrikası kurmaya teşebbüs etti. İlk önce Polonya Sulzer’inden Sub-Licence sonra da ana Sulzer’den lisans almayı başardı.
“Bu motor imalat işine sizlere güvenerek giriyorum” deyip bizleri yardıma çağıran Ali Can Bey’e, bizler de büyük bir coşku ile yardıma koştuk.
Günnur Dikeç, döküm işlerini üstlendi; ben de dökülen parçaların işlenmesini ve montaj işlerini üstlendim. Mustafa Erkan kardeşimiz ile Şükrü Yücekaya ağabeyimiz, kurulacak fabrikanın projelendirilmesini üstlendi; Mustafa Hatinoğlu ve ekibine, fabrikanın inşaası işi verildi; tersanenin İşletme Müdürü Aykut Altay da fabrikanın vinçlerinin yapımını üstlendi.
Arkadan yardıma Mahmutlar, İrfanlar, Arifler ve isimlerini sayamayacağım kadar çok, hepsi birbirinden değerli genç mühendis, teknisyen, ustabaşı, usta ve emekçi gelip ekibe katıldılar. Ali Can Bey de tersaneye sık sık gelerek bizlere hem moral veriyor hem de karşılaştığımız problemleri çözerek yardımcı olmaya çalışıyordu.
Ali Can Bey de dahil olmak üzere, kurulan ekipteki bütün arkadaşlar arasında zamanla öyle bir sevgi ve dostluk bağı oluştu ki herkes birbirine yardım etmeye çalışarak zamanla büyük bir sinerji oluşturdular. Bu sinerji sayesinde de açıldığı 1982’den Deniz Kuvvetleri’ne devredildiği 2000 yılına kadar, en büyükleri iki adet 75.000 HP olmak üzere tam 99 adet dizel motor imal edildi. Başlangıçta yüzde 38 olan yerli katkı oran, zamanla yüzde 60’lara kadar yükseldi.
Bu başarıyı gören Polonyalılar,
“Bizim on senede gelebildiğimiz noktaya siz iki senede geldiniz” diyerek takdirlerini ifade ettiler.
O tarihte, 1837’den beri yurt dışından önceleri buhar makinesi sonraları da dizel motor ithal eden bir ülke olan Türkiye’miz, artık, kendi motorunu kendi yapmaya başlamıştı.
O motor Fabrikası, bizlerin gururu, üretilen her motor, sanki hepimizin yeni doğmuş bir evladımızdı.
Bu ruh ve sevgi ile inşa edilen motor fabrikası ve üretilen motorlara ilaveten,
Bir, AR-GE gurubu kurarak kendi markamızı da zaman içinde oluşturmak en büyük gayemiz ve hedefimizdi.
Hedeflerimize ulaşamamış olsak bile, Türkiye’nin ilk gemi motoru üreten fabrikasını kurmuş ve ilk yerli motorları üretmiş olmak, bu fabrikada çalışan yüzlerce kardeşimize iş imkânı sağlamış olmak bizim en büyük gururumuzdur ve bu gururu bizler ömür boyu yaşayacağız.
Bu vesile ile, başta Ali Can Bey olmak üzere, her aşamada emeği geçen, alın teri döken bütün sevgili arkadaşlarıma, bütün emekçi kardeşlerime sağlık ve esenlik dileklerimle sevgi ve saygılarımı sunuyorum.