Yine bahar geldi.
Yaşam yeniden canlandı.
Karnı doyan insanlar kıpır, kıpır… Mutlu, umutlu, aşık..
Geçen sonbahar yapraklarını döken kapının önündeki kiraz ağacı meyve verdi, kızardılar bile…Ne zaman anladı havanın ısındığını, daha biz anlayamamışken…
Goethe ne demiş?
“Dur ey zaman, öyle güzelsin ki…”
Ya Cemal Süreyya?..
“ Yaşlılıkta günler uzun, yıllar kısa.”
Kendi yaptığım uçurtmalarımı özlüyorum, çelik çomak oyununu özlüyorum…
Deli dolu geçen gençlik yıllarımı hayal ediyorum.
Yeniden canlılık getiriyor canıma…
İnsanken mutluyum, yurttaş olarak da mutlu olmak istiyorum…
Pablo Neruda’nın dizelerine aldırmadan yakın tarihe bir yolculuğa çıkıyorum..
“Böyle gecelerdeydi, beyazlaşırdı ağaçlar,
Gayrı ne biz eski biziz ne de ağaçlar…”
Geçmişten bahsederken “Nasıl da geçti zaman, hiç anlamadık” deriz ya,
Geçen zamanı anlamanın en iyi yolu o sürede olup bitenleri düşünmektir aslında.
Korkuları, hüzün ve acıları…
Sevgileri, aşkları,
Mutlulukları…
Mutluluklar kaybolup gitmez.
Kavanozun içindeki bilyeler gibidir. Kaç tane bilye eklemişseniz o kavanoza o kadar mutlusunuzdur.
O bilyelerden hiç biri kavanozdan çıkarılmaz. Kötü sonlanmış olsa bile…
Güzel yaşanmışlıklar istendiği gibi sonlanmadı diye kötü olamaz…
İşte o kavanozun içinden bir avuç bilye alıyoruz. Tekrar yerine koymak üzere…
Denizciliğin Yarım Asırlık Duayenleri;
Mümtaz Diker
İzzet Kopanoğlu
Refik Akdoğan ile bir avuç mutluluğu paylaşacağız.
11 Haziran 2010 Saat 15.00’de Jotun’un Gebze’deki Salonunda Yarım Asır öncesinin denizci anılarıyla müzik eşliğinde tatlı bir soluk almak için buluşuyoruz...
Okurlarım davetlidir…Bekliyorum.
LCV: Yasemin Uzun, 0262 655 70 80