Alın teri mi?
Akıl teri mi?
Evrende mikro kozmozdan makro kozmoza kadar tüm canlı ya da cansız varlıklar, kendileri farkında olsun ya da olmasınlar kesinlikle bir misyona sahiptirler. Misyonlarını tamamlamış olan varlıklar ise, yok olma misyonunu üstlenmektedirler.
Gerçekte bu durum bir sektör / tersane için de farklı değildir. Ancak düşünen varlık ve yaratıcı bir varlık olan insanların oluşturduğu, onlarla meydana gelen ve gelişen ya da yok olan kuruluşlar için konu bilinçli bir bakış açısını kapsayan yapıdadır. Bu bilinç bir kuruluşta üst yönetimin misyon bağlamında kendini tanımlaması, diğer bir değişle varlık nedenini sorgulaması ile ortaya çıkmaktadır. Bu da kuruluşun misyonu bağlamında gelişerek, gelecekte olmak isteği nokta da, bu değerlendirme içindedir.
Bu girişten sonra insan, “bizin geleneklerimizde alın terinin önemi çok büyüktür, ancak gelinen bu günkü noktada akıl teri anıl teri kadar önemli bir konuma mı geldi?” diye de düşünmeden edemiyor.
Geçtiğimiz Haziran ayının ortalarında, Piri Reis Üniversitesinde İstanbul Kalkınma Ajansı desteği ile “Gemi İnşa Sanayi AR-GE ve İnovasyon Kapasitesi Geliştirme Mentorluk ve Sertifika Proğramı”nın kapanış toplantısı yapıldı.
Yaklaşık altı ay süren, sektör temsilcileri, Piri Reis Üniversitesi’nden akademisyenler ve sektörün deneyimli temsilcilerinden oluşan yaklaşık kırk kişinin katılım sağladığı bu projenin belli bir hedefi vardı.
Neydi bu hedef?
Tersanelerin ve tasarım ofislerinin AR_GE ve İnovasyon kapasitelerini geliştirmek.
Hedefine ulaştı mı?
Hedefine ulaştığı tartışılabilir. Çünkü kısa vadede kapasite artırımının ölçülebilmesi mümkün değildir. Ancak bu projenin başarısı kısa vadede hedefine ulaşıp ulaşmadığı ile de ölçülemez, ölçülmemeli de zaten. Bu günkü projenin hemen yarın ne kadar hedefine ulaştığının ölçümü kadar anlamsız yanlış bir işlem yoktur.
Bu proje; neler yaptığı, neler yapmadığı, nasıl bir katkı sağladığı, hangi sektörleri bir araya getirdiği ve ondan geride kalanların neler olduğuyla ölçülmeli. Sanki doğru ölçüm bu gibi geliyor bana;
O taraftan bakıldığında bu proje;
Sektörün değişik kesimlerden kimselerin bir arada olabilmelerine olanak sağlayarak, bir arada düşünebilmeyi ve ortak akıla bu yolla ulaşabileceğinin yolunu açtı. Sanayi, sivil toplum kuruluşları, üniversite gibi sektörün tüm paydaşları ile AR-GE ve inovasyonu bir araya getirdi. (Bu birliktelikte devlet ayağı eksikti ama ilerde onun da katılımı sağlanabileceğine inanıyoruz.) Birlikteki bu kurumların ortak vizyon ve strateji oluşturabilmesi için ortam yarattı. Sektörde ilk kez, AR-GE ve inovasyonun bir kültür olarak benimsenmesini sağlamaya yönelik adım attı. Tersanelerimizde olağan iş diye yapılan birçok proje değişikliliklerinin, aslında birer inovasyon olduğu bilincine ulaşabilme becerisinin kazanılmasına yardımcı oldu. Bilgi ve tecrübenin yönetilebilmesinin, bilgi ve tecrübeden çok daha önemli olduğunu aşılamaya çalıştı. Büyümenin girişimci olmayı gerektirdiğini, girişimciliğin de ancak inovasyonla mümkün olabildiğini, ancak böylece farkındalık yaratılabildiği öğretti. Tersanelerin ihtiyaçlarına göre proje konuları belirleyecek duruma gelindi ve kapasite artırımına yönelik proje konuları oluşturulmaya başlandı.Kısacası; Denizcilik sektöründe, inovasyon kültürüne geçiş için bir devrime ihtiyaç vardı. Bu devrime ilk adımı işte bu proje, MENTORSHIP projesi attı.
Proje ekibindeki birbirinden değerli insanlar, istediklerine ulaşabildiler mi? Bunu tam olarak bilemeyiz. Ancak katılımcılara; düşündüklerini çekinmeden, saklamadan söylenebilen bir ortam yaratıldı…
Proje çok güzel sürdü. İstediği gibi sürdü…
Çok kısa sürdü. Daha uzun sürmesine engel neydi? Bilemiyoruz…
Ama bu proje; ekibi, hocaları, akademisyenleri ve sektör temsilcileri ile çok güçlüydü.