Sevginin yaşamla bağdaşabilmesine şahitlik etmek
Herkesin düğünü kendine göre çok özel ve unutulmazdır, ancak 7 Ocak Cumartesi günkü düğün, yalnız düğün sahipleri i için değil katılan misafirlerin de unutamayacağı çok özel bir gece oldu.
Mustafa ve değerli eşi Zeynep Öcal’ın oğulları sevgili Ahmet ile güzeller güzeli Evin’in evlenme törenlerine tanık olduk. Ailelerin isimlerine yakışır bir biçimde eğlencenin ve dostlukların iç içe geçtiği oldukça görkemli, dışarıdaki ağır hava şartlarına rağmen bir o kadar da kalabalık bir gece yaşadık.
Sektörümüzde düzenlenen bu tür toplantılarda davetiyelere kıyafet ile ilgili bir şeylerin yazılıp yazılmama konusu yıllarca tartışılmıştır. Hatta çoğu zaman oylama yapılmış ve yazılmasının uygun olmayacağı görüşü hep kazanmıştır.
Oysa, davetiyede “Dress Code : Smokin” yazılmış olması, davetlileri tereddütten kurtaran bir yol gösterici olduğunun belirlemesi açısından önemi ortaya çıkmıştır. Zira konukların şıklıkları, kokteyl ile başlayan törenin ardından düğünün gerçekleşeceği salona geçilirken o ünlü galalardaki kırmızı halı seremonisini aratmıyor olması o küçücük not ile sağlanmıştı besbelli…
Konukların yerlerini almalarıyla birlikte bir yaşam filmi izledik ki anlatılamaz.
Filimde, kısa süre içerisinde çok şey anlatılmıştı. Bu yönü ile kısa film tarifine uyuyordu. Ancak kısa filmde olay, uzun metrajlı filmde ise karakterler ön plandadır. Burada ise olay da karakterlerde ön plandaydı.
Evin ile Ahmet’in performansları, hatta aralarındaki diyaloglar filmin enerjisini artıyor, İstanbul’un görüntüleri ile filmin romantik tarafı sizi içine çekiyordu. Neşeli birliktelikler, renkli görüntüler, özel efektler, filmin izleyiciyi yakalayan yanlarıydı.
Hayat aslında film gibidir ama filmler bazen hiç de hayat gibi değildir. Dileğim odur ki: birbirlerine çok yakışan bu mutlu çiftin hayatı filmdekini aratmaz…
Genç çiftin büyük bir coşkuyla salona girdilerinde duygulandım. Yaşlanıyor muyum bilmiyorum? Sanmıyorum, olsa olsa "dünün el kadar çocukları ne hale geldi" diye hisleniyorumdur herhalde!..
Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk’ün kıydığı nihahın ardından bulutların üzerinde uçan bir çiftin romantik dansını izlerken Nazım’ın şu dizeleri geldi aklıma…
“Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin!
Ayağını bastın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi.
Güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde.
Ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler;
gönlüm gibi zengin,
hürriyet gibi aydınlık oldu odam.
Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin…”
Gece ile ilgili akılda kalması istenen şeyin zarafet olması mekan seçiminde kendini gösteriyordu. “Four Seasons – Beşiktaş” doğru yerdi.
Bu mekanı seçenler, ne istedikleri kadar istemediklerini de ön planda tutmuşlardı. Belli ki; abartı ve şatafattan uzak, beyaz ve pastel renklerin hakim olduğu, mekanın dokusuna uyumlu bir atmosfer yaratmak için dekorasyonda objeler yerine taze çiçeklere ağırlık verilen bir geceydi istenen.
Dikkat edilmiş olan bir başka nokta ise bütünlüktü. Davetiyeden nikah şekerine, gelinlikten müziklere kadar her unsurun, bütünün bir parçası olmasına dikkat edilmişti. Hatta bu bütünlüğü tamamlamak adına girişe rengarenk şekerlerle dolu kavanozlardan oluşan bir stant bile konmuştu. O güzel şekerleri koyabilmek için hazırlanmış olan şık kağıt torbalar tükenince şekerlerin ceplere konulması da hoş bir görünüm oluşturuyordu.
Şeffaf cam masalardan, şeffaf sandalyelere, şık şamdanlara, düğün temasına uygun davetlilerin de saklayabileceği siyah kadife iğneliklerden, masaların üzerindeki aynalı çiçek saksılarına, hatta kişiye özel oluşturulan menü kartlarına kadar her şey bu bütünlüğün parçalarıydı.
Müzik, öyle profesyonel bir ekibe teslim edilmişti ki, DJ çaldığı ilk müzikle salonla aynı frekansta olduğunu hissettirmişti. Sahnede canlı performans sergileyen biri erkek dört kişi ile düğün pastası kesilirken piste doluşan çılgın grup dahil tüm müzisyenler ve ürettikleri müziklerin, düğünün konseptine uygun ve her davetliye hitap edecek şekilde olması büyük başarıydı.
Yeni evli çift için gecenin en keyifli ve bir o kadar da yorucu kısmı ise tabi ki masaları dolaşmaktı. Tüm yoruculuğuna rağmen, gelinle damadın sanki kendilerini özel hissetmeleri için tasarlanmış; yakınlarının sevgi ve hayranlık dolu bakışları ile günün kahramanları olmanın ne kadar ayrıcalıklı ve güzel bir duygu olduğunu hatırlamaları açısından önemliydi ve bu da tüm yorgunluğa değerdi…
Zevk sahibi olmak ve yaratıcılık bütçeden bağımsız şeyler. Şartlar ne olursa olsun isteklerin gerçekleştirilebilmesi her zaman mümkün olamayabiliyor. Ya da tam tersi olabiliyor…
Herkesin hayalidir masal gibi bir düğünle dünya evine girmek. Kimi saraylarda, kimi lüks otellerde, kimisi de uzayda arar bu masal tadındaki düğünü. Masal gibi hayal edilip kurgulanan bu düğünler masal tadı verir mi bilinmez ama enteresanlığıyla konuşulur ve bazıları ise hafızalardan hiç silinmez.
Soğuk ve yağmurlu bir İstanbul gecesinde, zarif başlayan, eğlenceli devam eden, gençlerin ağırlıkta olduğu, enerjisi çok yüksek bir düğünden ayrılırken,
sevginin yaşamla nasıl bağdaşabileceğine şahitlik etmiştik…
Mutluyduk…