Sonbaharda bir başka güzeldir İstanbul.
Güzel olmasına güzeldir de, hüzündür, acıdır aynı zamanda…
Rüzgarda savrulan sararmış yapraklar ve karanlık yağmurlar seneler öncesine,
doğumun yaşamla kesiştiği Aydınlık Koyu’na götürür beni…
Çamur deryasında iş arayan insanlarla birlikte olurum,
her türlü güvenlikten yoksun çalışmaya razı…
İşini kaybetme korkusunun ölüm korkusunun önüne geçtiği yerlerde olurum.
Başımı gökyüzüne çevirip bakarım… Bulut sürülerinin dağların üzerinden geçişini seyrederim…
Acının her şeyi gökyüzünün sayfalarında yazılıdır aslında.
Acı, kafası kanayan İbrahim Usta’dır benim için… Hüzün ay sonunda imzalanan bordrodur…
Sonbaharın soluk alıp verdiği İstanbul’un güzelim ”Aydınlık Koyu”nda zamanla yarışır gibiyim.
Bir iç çekiş, bir yakınma!
Yağmurlu bir sabahın ilk ışıklarında ayaküstü çay ve poğaçayla karın doyuran işçiler.
Oturup ne yazmalıyım demenin anlamı yok!
Yaşama dair, insanlığa dair, aşka, sevgiye, hüzne, acıya dair çok şey var yazacak.
Kaynakçıları da yazabilirim, taşçıları da, ne bileyim en uzak kapalı alanlarda boya yapan boyacıları da.
Gençleri de yazabilirim aslında… Sosyal faaliyeti yalızca karın doyurma sanan gençleri…
Binlerce genç, yaşlı işçilerden söz edebilirim.
Bir odada on kişi birlikte yaşayan, üretime doğrudan katkı sağlayan…
Akşam işyerinden çıkıp sahil yolundan eve giderken güneşin batışını seyredersen rahatlıyorsun.
Ben de öyle yapıyorum.
Yaşamı kucaklayan masmavi gökyüzünün kızıla dönüşüne tanık oluyorum.
Gözlerimi yumuyor, derin derin nefes alıyorum.
Umutsuzluğun kol gezdiği bu topraklarda ne çalışanın ne de üretilenin kıymetini bildik.
Birini koruduğumuzu zannederken ötekinden olduk.
İşçi olmayınca üretmek mümkün olmuyor, üretim olmayınca işçinin olmayacağı gibi…
Bilemedik…
Aydınlık Koyu’nun derinliğinde acıları ve hüzünleri toplayan insanlar,
umutsuz bakışlar görüyorum. Tıpkı on sene öncesi gibi…
Eve iş bulamadan gidenler için akşam acıdır, hüzündür….
Ellerim ceplerimde dolaşıyorum…
Sabah yağmurluydu Aydınlık Koyu, öğleden sonra kurşuni bulutlar dağıldı…
Masmavi gökyüzü altında dolaşırken bir haber geldi…
“Bir Tersane daha kapandı !..”
Tarifsiz bir hüzün çöktü içime…
En az bin insan yüreklerini kavrayan bir yumrukla dönecekler evlerine…
Üretim durmasa, insanlar ölmese, yaşam alabildiğine çoğalsa, çevremi mutluluğun o bilinen kokusu sarsa.
Çok bir şey mi istediğim…