Malumunuz olduğu veçhile Yunanistan 2012 yılı baharında iflasın eşine gelince ve özellikle Almanya tarafından köşeye sıkıştırılınca, Euro bölgesinden o tarihlerde de çıkması konuşulurken, ben 27.5 2012 tarihinde bunun Yunanistan’a haksızlık olduğunu Almanya’nın verdiği krediler ile Yunanistan ve diğer AB ülkelerini kendi mallarını satmak için Pazar yaptığını, hem verdiği kredilerden faiz geliri elde ettiğini hem de bu krediler ile satın alma gücü yaratarak Yunanistan dahil AB ülkelerine mal satarak kendi iktisadi refahını artırdığını,zaten Euro bölgesinin Almanya’ya yaradığını ve Almanya’nın İkinci Dünya Savaşında askeri olarak işgal ettiği alanları şimdi ekonomik olarak işgal ettiğinden söz etmiştim.
Ama daha önemlisi ,siyaseten farklı gibi gösterilse de Yunan Halkları Türk halklarının nasıl birbirlerine yakın olduklarını örnekleri ile izah etmiş ve İkinci Dünya Savaşı sırasında İtalyan ve Alman işgali altında kalan Yunanistan’ dan toplanan gıda maddelerinin Alman askerleri için Rusya cephesine yollanması nedeni ile Yunan Halkının açlık, sefalet ve salgın hastalıklar ile kırıldığını bazı kaynaklarda 70.000 bazı kaynaklarda 300.000 Yunanlının bu ve diğer nedenler ile öldüğünden bahsetmiştim.
Bu durumdan komşumuzu kurtarmak için bu gün Suriye den kaçanlara uzatılan el gibi, o tarihte 2400 dwt’lik KURTULUŞ gemisi ile Yunanistan’ a Türkiye’den Yiyecek malzemesi ilaç ve giyecek yolladığımızdan ,ancak bunu yaparken savaş nedeni ile Türkiye de insanların karne ile ekmek aldığını kuru üzüm ile çay içtiğinden bahsetmiştim. Kurtuluşun ne yazık ki bu seferleri yaparken battığını sonra bu yaklaşık 50.000 ton malzeme sevkiyatlarının diğer gemiler ile mayınlara , türlü zorluklara ve risklere rağmen devam ettiğini vurgulayarak bu gün Yunanistan’ın yanında gibi görünen AB Ülkelerinin vaktiyle Yunan halkına bu olumsuzlukları reva gördüğünü ,ama Yunanlının yardımına yine TÜRKLERİN koştuğunu izhar ederek, bizden Yunanistan’a dostluktan öteye bir zarar gelmeyeceğini ve anlamsız silahlanma nedeni ile bu iki ülkenin Silah tüccarlarına hizmet ettiğini ve ekonomiye hasredilmesi gereken kaynakların karşılıklı olarak yaratılan sanal düşmanlık hikayeleri ve tehditleri ile savunma harcamalarına aktarılarak her iki ülkenin de bu anlamda batılı silah üreten ülkelerin pazarı olduklarını ,bu oyuna gelmememizi vurgulamıştım.
Bu yazım Türkiye de beğenilmiş ve bunu Yunan Büyük Elçiliğinin okuması istenmiş ve 02.6.2012 tarihinde yine o tarihte seçimlere hazırlanan ALEKSİS ÇIPRAS ,belki de bu yazıdan haberdar olarak benim görüşlerim ile benzer şekilde İktidara gelirse Türkiye ile ilişkilerini düzelteceklerini ve silahsızlanma konusunda Türkiye ile karşılıklı Moratoryum ilan edeceklerini, adaların silahlardan arındırılmasını gündeme getireceklerini . Yunanistan’ın İsrail ile yaptığı askeri işbirliğini iptal edeceğini, AB’nin 130 Milyar Euro’luk yardım paketini ret edeceklerini ve Türkiye barış konusunda iyi niyetli ise kendilerinin bu konuda gerekli adımları atacaklarını beyan etmişti.
Çipras ne yazık ki 2012 seçimlerini kazanamamış ve Yunanistan’daki oligarşiyi yıkamamıştır. Ancak bu yıl seçimleri kazanması ve hükümeti kurması ile birlikte ,tarihsel olarak Venizelos, Zaimis, Mıçotakis, Karamanlis, Papendreu gibi aileler tarafından yönetilen Yunanistan ilk defa bu elit kesimin dışından bir radikal solcu tarafından yönetilmeye başlamıştır.
Bu AB’nin daha sağa kayan Kant felsefesi ile davranış biçimleri şekillenmiş KITA AVRUPASI ülkeleri ile ,daha Epikürik hayat felsefesini yada özgürlük ve eşitlik savunucusu, soylu bir aileden gelmeyen CİCERO düşüncelerini benimsemiş, derin solcu damara sahip Akdeniz Ülkelerinin (İtalya, İspanya, Portekiz ve Yunanistan) ayrışmaya başlamasının ilk işareti yada ayak sesleri olmuştur. Aslında AVRUPA birbirlerine benzemezler ve birbirini sevmeyen ,bazılarının ise başta Almanya olmak üzere ABD den de hoşlanmadığı ülkeler topluluğudur.
Dolayısı ile bir ortak ülkü ve şuara sahip ülkeler topluluğu değildir. Bu toplulukta bir Yunanlı dostumun söylediği gibi herkes birbirinden çıkar sağlamaya çalışmaktadır. AVRUPADA bir Avrupalılık ülkü ve şuuru yaratılamamıştır. AB Projesi daha doğrusu ilk şekli ile AET tarihsel süreç içinde birbirini yiyen Avrupa’yı önce Demir Çelik ve Kömür Birliği sonra bir Ortak Pazar ,Daha sonra Siyasi Birlik ve Para Birliği tahtında itişmeden tepişmeden bir arada yaşamalarını sağlamak için ,Benilüx Ülkeleri uygulaması da örnek alınarak İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerika tarafından dışarıdan oluşturularak empoze edilen yada dayatılan bir husus olmuştur.
Öyle olunca da böyle bir topluluktan birliğin geleceği için fedakarlık beklemek anlamsızlaşmaktadır. Ben Avrupa da bulunduğum sure içinde Almanya’dan hoşlanan Hollandalı, Belçikalı ve Fransız görmediğim gibi ABD den hoşlanan Alman ve Fransız da görmedim. Çünkü Avrupa ülkeleri tarih boyunca yukarıda açıklandığı üzere birbirleri ile savaşmışlar ve birbirlerinin varlıklarını talan etmişlerdir.
Fransa, Benilüx Ülkeleri İkinci Dünya savaşı nedeni ile Almanya’dan hoşlanmaz iken, Almanya da İkinci Dünya Savaşı yenilgisinden sonra ABD’nin işgalini ve yaptırımlarını unutmamaktadır. Ancak her ülke ortak bir platformda bu birlikten sağlayacağı faydayı diğerinin aleyhine maksimize etmeye çalışmaktadır. Burada da Almanya teknolojik üstünlüğü, inovasyon kabiliyet ve imkanı ,para birliğinin sağladığı imkanlar ile İkinci Dünya Savaşında işgal ettiği tüm ülkeleri iktisaden hakimiyeti altına almıştır. Yunanistan da iktisadi işgale uğramış ülkelerden biridir.
Ancak Avrupa yaşlanmakta ve tüketmemektedir. İç talep olmayınca Almanya gibi ülkeler ihracat ile büyümeye çalışmaktadırlar. Bilindiği üzere büyümenin 3 temel unsuru , Doğurganlık oranı ve genç nüfus miktarı, sermaye miktarı ve sermayeye erişim, ve inovasyondur. İnovasyonun arkasındaki amil ise eğitim düzeyi , araştırma ve geliştirmeye ayrılan kaynak ve araştırma üniversitelerinin sayısı, Demokrasi ve düşünce özgürlüğüdür. Doğurganlık ve genç nüfus dışında diğerleri en fazla Almanya da bulunmaktadır.
Yunanistan da ise Nüfus yaşlanmakta ve gelirin büyük bir bölümü yaşlı nüfusun Sosyal Güvenlik Harcamalarına ve yüksek emekli maaşlarına gitmektedir. Nüfus artmamaktadır.
Yunanistan’ın Yıllar İtibari ile Nüfusu aşağıda verilmiştir.
2010 2011 2 012 2013 2014
Nüfus Miktarı (Milyon) 11.2 11.1 11.1 11.1 11.0
Nüfus artış hızı 0.01%dir.
Doğum oranı 1000 kişide 8.8 olüm oranı ise 11 dir. Ortalama yaş 43.5 dur (Erkek 42.4, Kadın 44.6) Nüfusun 2014 Temmuz ayı itibari ile demografik yapısı.
0-14yaş %14.1 ,
15-24 yaş %9.8,
25-54 yaş %43.2,
55-64 yaş 12.7
65 yaş ve üstü %20
Bu tablo incelendiğinde görülmektedir ki 55 yaş üstü nüfus %32.7 dir.
Bakıma muhtaç üretmeyen kesim ise genç nüfus toplamı ile %56.6 olmaktadır. Kabaca Yunanistan’da nüfusun büyük bir bölümü bakıma muhtaç olup ,bu her yıl daha da artacaktır. Yunanistan’da büyüme için gerekli olan unsurlardan biri yukarıda görüldüğü gibi negatifdir. Sermayeye ulaşım ise AB’nin ve IMF’in sağladığı borç ve krediler ile olmaktadır.
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetleri de yeni ürünler ,ürün farklılaşması yaratmak, yada üretim maliyetini düşürecek yeni teknolojiler yaratmak bakımından neredeyse yoktur. Çünkü belirgin bir sanayi yoktur. Bu nedenle de Turizm ve Denizcilik Faaliyetlerindeki bir daralma ile yeterli finansman da olmayınca büyüme gerçekleştirilememekte ve ekonomi dış etkenlerden de nasibini alarak küçülmektedir.
Bu durum aşağıda gösterilmiştir.
2010 2011 2012 2013 2014
Ekonomik Büyüme (GSYIH artışı %) -5.5 -8.9 -6.6 -3.9 0.8
Büyüme olmayınca işsizlikte artmaktadır.
2010 2011 2012 2013 2014
İşsizlik oranı % 12.7 17.9 24.6 27.5 26.6
Yunanistan da gerçekleşen son seçim ve referandum sonuçlarını yukarıda açıklanmaya çalışılan makro ekonomik gerçeklerden soyutlayarak izah etmemiz mümkün değildir. Yunanistan’ın borcunu ödeyebilmesi için büyümesi , istihdam yaratması ve bunun içinde yatırım yapması gerekmekte, yatırım içinde paraya ihtiyacı olmaktadır. Bu yeni kaynaklar sağlanmadan ,mevcut borcu da yapılandırılmadan ,ne büyüyebilmesi nede bu borcu ödemesi mümkün olamayacaktır. Kaldı ki Yunanistan aldığı borcun önemli bir bölümünü bir şekilde ödemiştir.
Bu cümleden olmak üzere AB Yunanistan’a borç vermiş kaynak temin etmiş ancak daha sonra hem verdiği krediden faiz almış hem de mal satmıştır. 2010-2014 arası Yunanistan’a satılan AB malları toplamı 4 yıl için yaklaşık 120 Milyar Euro’dur. Yunanistan’ın toplam borcu ise 312 Milyar Euro’dur. 6 yıl için ise bu toplam ithalat rakamı 165-170 Milyar Euro ya çıkmaktadır. Diğer taraftan Yunanistan borcunu ödedikçe miktar azalmamakta aksine artmaktadır.
2010-2014 yılları arası Yunanistan’ın İthalat rakamları yapılan bölgeler itibarı ile aşağıda verilmiştir.
2010 2011 2012 2013 2014
İthalat Miktarı( Milyar Euro ) Topluluktan 26.67 24.95 22.61 22.11 23.24
3.cü Ülkelerden 24.26 23.70 26.71 24.76 24.57
Toplam 50.93 48.65 49.32 46.87 47.81
2014 yılı itibari ile ithalat 47.81 Milyar Euro, İhracat ise 27.21. Milyar Euro ve Dış Ticaret Açığı ise 20.6 Milyar Euro olmuştur.
Sırası ile 179 Milyar (cari fiyatlar ile) olan GSYIH ‘nın %26.70, %15.20 ve %11.5 dir Yunanistan’ın Topluluktan ithalatı 2014 yılı itibari ile %48.60 dır. Ancak Akaryakıt hariç tutulduğunda bu oran % de 69 a yükselmektedir. Kısaca Yunanistan ithalatının akaryakıt dışında %70 ini AB den ve AB’nin gelişmiş ekonomilerinden yapmaktadır.
Kısaca YUNANİSTAN AB’NIN İYİ VE İSTİKRARLI BİR PAZARIDIR. Ancak bu söylemlerimiz Yunanistan’ın yapısal reformlar yaparak sürdürülebilir bir büyüme modelini tesis etmesine karşı olduğumuz anlamına gelmemelidir. Yunanistan’ın krizden çıkmasını sağlayacak asıl unsur bu tedbirlerdir. Çünkü Almanya dan aldığı kredi ile kendi emeklisine ,Alman emeklisinin aldığından daha fazla emekli maaşı ödemesinin ,ve üretmeden dışarıdan aldığı krediler ile el parası ile gerdeğe girmenin haklı bir izahı bulunmamaktadır.
Fakat bu geçmişin çarpıklıkları bir anda düzeltilebilecek hususlar değildir. Bunların yeni bir borç yapılandırılması ve yeni kaynak sağlanması ile zaman içinde daha esnek bir şekilde gerçekleştirilmesi tüm aklı selim ekonomistin önerisi olmaktadır. Nitekim yukarıdaki fikirlerimizi destekler mahiyet de olmak üzere ; küresel ölçekte yükselişte olan ülkeler yorulmuş ve artık eski performanslarını gösterememeye başlamışlardır. Bol finansman ile genişleyen dünya üretimi ve ticareti ,belli alanlarda balonlar oluşturmaya başlamış bu balon riskleri nedeni ile finansmanın geri çekilerek yapısal reformalar ile sürdürülebilir ancak daha düşük bir büyüme modeline geçen ekonomilerde ise finansal bağımlılık hemen ciddi daralmalar yaratmaya başlamıştır. Bunun üzerine söz konusu ülkeler mecburen yeniden genişleme ve kolay kredi imkanı sağlama yöntemlerine başvurmaktadırlar.
Çin, İngiltere Japonya ve ABD ve diğerlerinin bu uygulamasını şimdi ,bunlar meyanında AB devam ettirmektedir.(19 ay boyunca toplam 1.Milyar 140 Milyon Euro varlık alımı yöntemi ile) Dünyada da böyle bir durum varken, EURO bölgesinin gelişmiş ekonomilerinin de nispeten tuzu kuru iken ve işsizlik seviyesi Almanya da tarihin en alt noktasına inmiş iken( %4.7) Yunanistan da halkın kemer sıkma politikaları ile cendereye sokulması, %25.6 işsizlik %50 genç işsizliği ve GSYIH nın % 177.1 ine ulaşan Kamu Borç Stoku ,bunlardan kurtulmak için uygulanan istikrar programı ve kemer sıkma politikaları Yunan halkını bezdirmiştir.
Demokrasi kültürü yüksek Yunan halkının kafasında oluşan soru ve şikayetleri kendi politikası olarak topluma lanse eden ve halkın şikayetlerinin seslendiricisi olan Çipras doğal olarak seçimden 1 ci parti olarak çıkmıştır. Bu seçimlerde Çipras sadece son damladır. Önemli olan bardağın içinde oluşan diğer damlalar yani toplumun şikayetleridir. Çipras bu bardağın içindeki damlaları taşıran son damla olmuştur. Toplumda oluşan gaz Çipras’ı iktidara taşımıştır. Ancak Çipras iktidara gelirken Halkına mevcut koşullar altında gerçekleştirmekte zorlanacağı vaatlerde bulunmuştur. Yukarıda da bir nebze bahsedildiği üzere, bu vaatlerin gerçekleştirilmesi ve Yunanistan’a taviz verilmesi AB nin istikrar Politikalarını uygulayan diğer ülkelerinde infial yaratacağından ve benzeri baş kaldırmalara örnek olacağından Almanya başta olmak üzere AB yönetim, politika ve kararlarında söz sahibi ülkelerin bu hareketin başarılı olmaması yönündeki taviz vermez tutumu, buna karşın Çipras ve Maliye Bakanının direnişi, ancak bundan sonuç hasıl edilememesi Çipras’ı ince bir siyaset ve iyi bir manevra ile kendisinin kaybetme riski olsa dahi sonucu itibari ile her halükarda Yunan halkının menfaatine olacak bir referandum hamlesine itmiştir. Bu köşeye sıkışmış birinin yapabileceği son hamle olmuştur.
Aslında bu referandum olayı Yunan Halkına ben sizin için mücadele de çaresiz kalıyorum, bana yardımcı olun seslenişi olmuştur.
Yunan halkı benimde hiç tahmin etmediğim ve beklemediği şekilde bu sese olumlu cevap vermiş ve %61 oy desteği ile ‘’YÜRÜ BE ÇIPRAS ARKANDAYIZ’’demiştir.
Çıpras’ın burada kurguladığı oyun bize göre herkesin teşhisinden farklı olmaktadır. Aslında Avrupa’nın karşı olduğu ve direndiği Çipras’ın istediği yeniden yapılandırma bunun AB ye ekonomik yükü filan olmayıp AB’nin mevcut disiplin ve uygulamasından taviz vermeme , bunun örnek teşkil etmemesi ve Çipras benzeri kafa tutmaların başarılı olmaması hususudur.
Bu nedenle eğer Referandum sonuçları Evet çıksaydı Çipras ya ram ederek AB dayatmalarını kabul edecek ve acı bir reçete ile yapısal reformların ve istikrar tedbirlerinin uygulanmasına devam edilecek ,buda Çipras’ın yenilgisi anlamına gelecekti. Yada istifa edecekti.
Ancak bu durumda Çipras’dan hoşlanmayan ve ondan kurtulmak isteyen AB Çipras’a daha önce vermediğini Çipras’sız yada dize gelmiş, ram etmiş Çipras’lı Yunanistan’a IMF önerilerini de dikkate alarak verebilecekti.(Borçların %30 unun silinmesi geri kalanın 20 yıl vadeye tabi tutulması) Yada Referandumdan Hayır sonucu çıkarak Çipras kendi politikasında ısrar edecek ,IMF önerilerini de dikkate alarak borçların bir kısmının silinmesini (en az %30) ve geri kalanının yeniden yapılandırılarak vadesinin uzatılmasını isteyecek(100 yıl fakat rasyonel olarak en az 50 yıl gibi) , bunlar kabul edilmez ise zaten IMF borcunu ödeyemeyerek temerrüde düşen Yunanistan’da Moratoryum (iflas)ilan edilecek ,Euro bölgesinden çıkılarak Drahmi’ye dönülecek ,bu ise kendi içinde bilinmezlik ve potansiyel problemler taşıyacaktı.
Çünkü Euro bölgesine ve AB ye girmesinin kuralları tespit edilmekle birlikte çıkmanın prosedürlerinin yapılması kimsenin aklına gelmemişti. Drahmi’ye geçişte bu noktadan sonra çok kolay gerçekleştirilecek bir olay olmayacaktı. Bunun belli çalışmalarının yapılması ve alt yapısının oluşturulması karşılıklarının konulması gerekecekti. Bu durumda ilk başta dual sistem uygulanacak ve daha ilk başta drahmi Euro bazında %40-50 devalue edilecekti. Bankalardaki bloke edilmiş 120 Milyar Euro tutarındaki mevduata %30-40 vergi uygulanacaktı.
Bu sadece Yunanistan açısından meseleye yaklaştığımızda karşımıza çıkan hususlar olmaktadır. Ancak Yunanistan krizi sadece Yunanistan’ın krizi olmayıp AB ,BÖLGE ve hatta daha da ötesinde KÜRESEL bir kriz olmaktadır.
Yunanistan ‘ın şu an borcu 312 Milyar Euro dur. Bu borcun dökümü aşağıda yapılmıştır.
Yabancı Bankalar 2.4 Milyar Euro,
Yunan Merkez Bankası 4.3 Milyar Euro,
Diğer Borçlar 10.5 Milyar Euro,
Yunan Bankaları 11 Milyar Euro,
Avrupa Merkez Bankası 20 Milyar Euro,
İspanya 25 Milyar Euro,
IMF 31 Milyar Euro,
Diğer Avrupa Bölgesi Üyeleri 34 Milyar Euro,
İtalya 37, Fransa 42, Diğer Tahviller,
48.8 Milyar Euro,
Almanya 56 Milyar Euro.
(Toplam 312 Milyar Euro )
Yunan tahvilleri bu gün bir çok ülke bankalarının bilançolarında varlık olarak ve getirileri kazanç hanesinde gözükmektedir. Yunanistan’ın moratoryum ilan etmesi ile bu tahvillerin çöp olması bir çok bankayı, finans kurumunu ve ülkeyi önemli ölçüde etkileyecektir. Bu yüzden OBAMA bile bu işe müdahil olmakta ve IMF ise yukarıda zikredildiği veçhile, Yunanistan’ın bu şekilde bu işin altından kalkamayacağını borcunun %30’unun silinmesini ve kalanın 20 yıla yayılmasını önermektedir.
Ancak işin ilginç yanı IMF bunu referandum dan evet çıkması için Çipras’ı zayıflatmak için söylemiş, hayır çıktıktan sonra Yunanistan borcunu ödemediği için yeni bir kredi imkanı tanımayacağını beyan etmiştir. Ancak ne olursa olsun IMF’in Çipras’lı yada Çipras’sız olarak uygulanmasını önerdiği husus ana felsefesi itibari ile Çipras’ın savunduklarından farklı bir şey değildir. Bu yeni telaffuz edilen husus Çipras iktidara gelmeden önce dünyanın bir çok önemli ekonomisti tarafından da önerilmiş ve tarafımızdan da yazdığımız makale ve raporlarda bunlara yer verilmiştir. Dikkat edilirse Yunanistan dan alacağı olan ülkeler AB yada Euro Bölgesinin şu an iktisadi kriz içinde bulunan ve yavaş yavaş bundan çıkmaya çalışan ülkeleridir(İspanya, italya, Fransa vb )
Sonuç itibari ile yukarıda da söylenildiği üzere Referandumdan HAYIR çıkmış ve Çipras’ın isteği olmuştur. Artık AB ve Merkel karşısında Çipras değil Yunan halkı bulunmaktadır. Şimdi AB tam bir çıkmaz ile karşı karşıya kalmıştır. Ya Çipras ‘ın isteklerini kabul edecek ve bu acı reçeteleri uygulayarak düzlüğe çıkan İrlanda halkında infial uyandıracak , İspanya, Portekiz , İtalya ve diğer sıkıntıda olan ve istikrar tedbirlerini uygulayan ülke halklarının haklı tepkilerine ve belki de AB içinde benzer hareketler ile bir çözülmeye vesile olacaktır. Ya da Yunanistan’ın isteklerini kabul etmeyerek eski pozisyonunu devam ettirecektir. Yunanistan’ın isteklerini kabul etmemesi ve onları iyice çıkmaza sokma politikası ise en başta ABD tarafından kabul edilmeyecek ve tüm küresel ekonomi bundan etkilenecektir. Şimdi artık roller değişmiş olup MERKEL’ı ve AB yi kurtaracak olan Çipras ‘dır. Çipras anormal aşırı istekler yerine rasyonel ve makul ve isteklerini kendi söylemlerinden çok dünyanın belli başlı Çipras politikalarını destekleyen ekonomist ve IMF beyanat ve görüşlerine dayandırarak kendisini çok öne çıkartmadan, isteklerinin rasyonel akılcı ve makul istekler olarak kendi dışında propogandasının yapılmasını sağlayarak ve Euro bölgesi içinde kalarak AB nin elini kolaylaştıracaktır.
Zafer serhoşluğu içinde efelenmeden AB ye baş kaldırmadan ,tam tersi bazı anormal isteklerinden vazgeçerek uzlaşma zemini arayacaktır. Ya da bizim görüşümüze göre makul politika bu olacaktır. Olayın bu hale gelmesi ise Merkel ve grubunun meseleye kısa vadeli ekonomik çözümlemeler yerine uzun vadeli siyasi oluşumlar cephesinden bakarak Çipras hareketinin mutlaka başarısızlığa uğratılması düşüncesinden kaynaklanmıştır. Demokrasinin beşiği olan Yunan halkının sağduyusu ‘’ya ekmek ,yada onursuzluk ve iktisadi mandanın kabulü’’noktasına getirilerek test edilmeye çalışılmış. Yunan halkı AB ye ‘’ekmek için sana boyun eğmem, ram etmem’’cevabını vermiştir.
Evet çıkması için AB Troykası Yunan halkının Hayır demesi halinde hayatlarının altının üstüne geleceğini belirtmişler, Yunan halkıda onlara referandumda adeta Şems’in aşağıdaki veciz sözü ile cevap vermiştir.
‘’DÜZENİM BOZULUR,HAYATIMIN ÜSTÜ ALTINA GELİR DİYE ENDİŞE ETME ,NEREDEN BİLİRSİN HAYATIN ALTININ ÜSTÜNDEN DAHA İYİ OLMAYACAĞINI ‘’
Sonuçta genç Çipras çok iyi planlanmış bir siyası manevra ile yaşlı AB otoritelerini sonucu ne çıkarsa çıksın kaybetmeyeceği bir oyunun içine çekerek ‘şah mat’’ etmiştir. Buradan çıkış AB için yukarıda da söylediğim üzere Çipras’ın yardımı ve uzlaşma ile olacak, ya da her iki taraf siyası bir hata yaparak restleşecek ve her iki tarafta bundan zarar görecektir. Bildiğiniz üzere bir çok kişi Yunanistan’ın işinin çok zor olduğunu ve işinin Allah’a kaldığını söylemektedir.
ŞEMS ise ‘’İŞİMİZ ALLAH’A KALMIŞ İSE OLMUŞ BİL ‘’demektedir.
Buradan bize düşen ise bu olaylardan kendimize ders çıkarmamızdır. Kader; yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergâh bellidir. Ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir.
Öyleyse, ne hayatın hâkimisin, ne de hayat karşısında çaresiz. HEPİNİZİN ŞEKER BAYRAMINI KUTLAR SAĞLIK,MUTLULUK VE SORUNSUZ GÜNLER TEMENNİ EDERİM. 8.7.2015 İstanbul H.Ş.
Yazan: Harun Şişmanyazıcı DTO YKB Danışmanı /Ekonomist