Güney Kürenin kara tenli insanları beyaz adamın coğrafyasına ulaşmaya çalışırken denizlerde yaşamlarını yitirmeye devam ediyor.
Kuzey Küre de ise hayat inen çıkan borsalar, faiz hesapları, küresel çapta trilyon doları aşan rüşvet ve yolsuzluklar, çöpe atılan yiyeceklerin Tuna Nehrinin yıllık debisine karşılık gelen miktarı, toplumların orta ve üst sınıfında lüks ve marka manyaklığının akıl sınırlarını zorlaması gibi bu yarım küreye ait daha bir çok kabul edilmezliği ile sürmekte.
Son iki hafta da yine binlerce mülteci çoğu Akdeniz de olmak üzere yaşamlarını yitirdiler.
Mültecilerin doğdukları ama terk etmeye çalıştıkları Ortadoğu, Afrika ve Orta Asya topraklarında ise savaş tüm hızıyla sürmekte.
ABD uçaklarının Ortadoğu topraklarını bombalamasının günlük maliyeti 15 Milyon dolarmış.
Peki ya Afganistan da konuşlanan NATO güçlerinin günlük maliyeti ?
NATO güçleri Afganistan a girdiğinden beri başkaca hiç bir geçim kaynağı olmayan köylülerin haşhaş üretiminin yüzlerce kat arttığını yani tüm Batıyı besleyen uyuşturucu ticaretinin NATO kontrolünde ki bu topraklarda büyük ölçüde genişlediğini biliyor musunuz?. Ya Afganistan dan Batıya İran ve Türkiye üzerinden kaçmaya çalışan mültecilerin sayısını ?
Peki Arap Denizin de bilmem kaç ülkenin volta seyri yapan savaş gemilerinin milyar dolarları aşan Korsan ekonomisine maliyetini hesapladınız mı?
Bir zamanlar dünyanın en zengin balık türüne sahip Somali sahilleri batının UYGAR İNSANLARI tarafından önce trollerle yağmalanmış aynı temiz sahiller ayrıca biyolojik atık çöplüğüne çevrilmiştir. Somali sahillerinde yaşayan halk açlığın kucağına terk edilmiş ve yaşamın tek yolunu korsanlık olarak öngörmüştür. Kötülüklerin tohumunun yoksulluk ve açlık olduğunun farkına varmamış gibi davranan Kuzey Kürenin insanları kendi yarattıkları yoksulluk denizinde milyar dolarlar harcayarak korsan kovalamaya başlamış korsanlık faaliyetlerinin top yekun yıllık maliyetini 7 milyar doların üstüne çıkaran kendi senaryolarının kahraman baş rol oyuncuları oluvermişlerdir.
Yer altı zenginliklerine ve kıymetli taş yataklarına sahip olduğu bilinen Somali BM kayıtlarında çocuk ve kadınlar başta olmak üzere insan hakkı ihlallerinin en fazla olduğu ülke durumundadır.
Libya denilen petrol zengini aşiretler ülkesini acımasızca bombalayarak sosyal ve siyasal anlamda paramparça eden daha sonra kendi haline “şimdilik” bırakıp gitmiş görünen başta Fransa olmak üzere Batının sanayileşmiş ülkelerinin yöneticileri özellikle bu ülkeden kaçan ve Akdeniz de ölen binlerce çoluk çocuk, kadın erkek tüm insanların en büyük sorumlularıdır.
Adaletsizliğin, hakça paylaşmamanın nerede bir yer altı zenginliği varsa oraya hunharca saldıran Batının kolektif ayıbını Kuzeyin beyaz adamı üstüne almasa da Akdeniz çoluk çocuk, yaşlı, kadın , erkek demeden insanların cansız bedenlerini sahillere atarak bu ayıbı, bu utancı her elim fırsatta yüzümüze ve vicdanlarımıza çarpmaktadır.
Adalet tecelli etmese de tarih tescilleyerek doğa ise öcünü alarak insana ve insanlığa ilişkin ne kadar yanlış varsa hesabını sorar.
-ıı-
Geçen yazımda ölen 5 gencin trajik hikayesinden söz ederken insana verilen değerin yaşamımızda içselleştirilmiş bir öncelik olmadığını bu konuda mutlaka yasal düzenlemelerin yapılması gerektiğini söylemeye çalışmıştım . O yazıdan bu yana insana ait değerlerin kar maliyet hesaplarının gölgesinde kalmaya devam ettiğini birden çok vakada onlarca insanımızı kaybederek maalesef gene gördük. Ve yürütmenin acil olarak yasal mevzuat ekseninde ILO kurallarına uygun düzenlemeler yapmasını da gecikmiş ama doğru bir adım olarak izledik. Tabii çıkarılan yasaların ve buna paralel uygulanacak mevzuatların mutlaka kontrol edilip fiiliyat da sürdürülüyor olmasının da yasayı çıkarmak kadar önemli olduğunu bir kez daha belirtelim. Yasanın uygulamada aksayan yerlerinin de gene önce insan anlayışıyla revize edileceğine inanıyoruz.
İş güvenliği ile ilgili olarak can ve mal emniyetini direk ya da dolaylı ilgilendiren her ticari faaliyetin zorunlu sorumluluk sigorta uygulamasına mutlaka tabii olması gerektiğine inanıyorum.
Devlet kendisinin sorumluluk limitini belirlediği sigorta poliçesine sahip olmayan hiçbir işletmenin operasyonuna izin vermemeli. Bu bir avukat bürosu ya da bir sigorta broker ofisi de olabilir. Veya Deniz Haber in ofisi. Fark etmez. Her işletmenin kendi faaliyet gerçeğine göre potansiyel sorumlulukları vardır.
Bu işletmeler faaliyetlerinin başlamasından itibaren sigorta şirketlerinin periyodik denetimine tabii olmalıdır. Denetimlerden geçemeyen iş yerleri sigorta edilmemeli, gerektiğinde sigortaları iptal edilmeli ve dolayısıyla ticari faaliyetine ya başlayamamalı ya da devam ediyorsa faaliyetleri sona erdirilmelidir. Bu mekanizma tabii ki devletin kontrolüne tabii olmalı, sigortasız iş yerlerine müeyyideler uygulanmalı böylece çapraz denetleme sistemi kurulmalıdır.
Çok mu ağır ve abartılı görünüyor ?. Ölen insanların geri gelmeyecek hayatlarını, arkalarında bıraktıkları acılı insanları, özellikle çocuklarını, ülkemizin iş kazalarında dünyanın sicili en kötü 3 ülkesinden biri olduğunu, yılda 1000 ve üzeri insanımızı kaybettiğimizi düşündüğümüzde bunların ağır ve abartılı değil mutlaka uygulanması gereken şeyler olduğunu hemen görürüz. İnsan hayatının üzerinde tartışılacak başkaca hiç bir şey hiç bir değer olamaz.
Bu sistemde sigorta şirketleri olası bir yaralanma, ölüm ve üçüncü şahıslara verilecek zararlarda tazminatı ödeyen taraf olduğu için haliyle denetimlerini gereğine uygun yapacaktır.
Türkiye de var olan sigorta yasası bu mekanizmanın efektif şekilde işlemesi için yeterlimidir mutlaka sorgulanmalı ve gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Devletin sadece kendi müfettişlerinin denetimleri ile bu sorun çözülmedi, çözülmez de.
-ııı-
Kaya gazı son zamanlarda dünyanın enerji gündemini artarak meşgul eden bir konu olmuştur. Başkaca bir dergide konu ile ilgili bir yazı yazmıştım. Meraklısı da araştırabilir.
İşin teknik detayına girmeden Denizcilik Sektörünün bu bağlamda LNG tankerlerinin inşa konusuna mutlaka kafa yorması gerektiğini düşünüyorum. Gelecek nesilleri kaya gazının enerji sektöründe ki olası etkin ve belirleyici durumuna göre konumlandırmak istiyorsak gerekli bilgi birikimini şimdiden edinmeye başlamak gerekir. DTO bu konu da bir izleme araştırma ekibi kurabilir, konuyla ilgili yurt dışı kurum, kuruluş ve ülkemizde ki gemi inşa fakülteleri ile bilgi alış verişinde bulunabilir.
ABD ve EU serbest ticaret anlaşmasını 2015 yılında imzalaması beklenirken ABD den Avrupa ya kaya gazı ihracatı da bu önemli anlaşmanın bir parçası olacaktır. Yaklaşık 2025-30 yılını bulacağı düşünülen Amerika –Avrupa Kaya gazını okyanus aşırı taşımasının yolu LNG tankerleridir. Avrupa ülkelerinin Rusya ya bağlı enerji tekelini sona erdirme konusunda ABD ile yürüteceği bu proje ciddi bir jeopolitik hamle olup hacminin belki de yılda 1000 üzerinde taşıma gibi çok fazla olması sebebiyle yakinen izlenmelidir. Bugün LNG konjonktüründe bile önümüzde ki 5 yıl için de 100-200 arası LNG inşası yapılacak olup bu inşaların toplam maliyeti 35-50 Milyar dolar ve üstüdür. Türkiye Cumhuriyetinin yıllık toplam ihracatı 168 Milyar dolar civarındadır.
Yalnız hatırlatmak lazım LNG projesi devletin yardımı olmadan gelişemez.Devletin burada itici güç olarak sektöre mutlaka destek olması lazım. Sonuçta bu proje ülkemizi İran ve Rusya ya bağlı pahalı doğal gaz ithalatından da kurtarabilecek bir çalışma olabilir. Çin gemi inşa sektörü devletin içinde bulunduğu LNG inşası projesi ile Japonya ve özellikle Güney Kore ile olan rekabetinde epey bir yol almıştır.
Tamam mutlaka koster de yapalım yapmayalım değil ama artık koster ve diğer konvansiyonel gemi inşasını aşıp Akdeniz içine sıkışan anlayışın üstüne çıkmalıyız. Malumunuz Atalarımız 500 sene öncesinde Akdeniz i Kadırgalarla fethetmiş. Dolayısı ile bugünün Bilgi ve İletişim Teknolojisinde bize Dünya Denizcilik Sektöründe küresel etkinliği olan lider oyunculardan biri olmak yakışır. Dünya jeopolitiğini değiştirecek olan ABD-EU kaya gazı ticareti projesinin etkin taşıyıcı ya da inşa ayağı olmak Türk Denizciliğini mutlaka kendi sektöründe küresel oyuncular arasına sokacak ulusal anlamda ülkemize de çok büyük katkıları olacaktır.
Yerim dar diyenlere hatırlatırım biz 15 sene önce kendi denizaltımızı, korvetimizi, muhribimizi de yapamıyorduk.
-ıv-
Yeni bir torba yasa TBMM genel kurulunda kabul edildi ama denizcinin yıpranma hakkı gene gündeme gelmedi. Ekim başı bir torba yasa daha hazırlanıyormuş. Ben ilgili bakanlığa hitaben de olmak üzere Deniz Haber de 3 kez yazarak, Ana Muhalefet partisine toplanan imzaları yollayarak kendi çapımda bir şeyler yapmaya çalıştım çalışıyorum. Ama benim tek başıma çabam yeterli değil. Başta Türkiye Denizciler Sendikası olmak üzere herkesin bu konuda yardımı önem arz etmektedir.
Bu vesile ile de kampanyaya imza veren herkese teşekkür ederim. Tabii sonuç alana kadar vazgeçmek yok.
-v-
Oradan buradan farklı konulardan oluştu bu yazı. Sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim.
Sevgiler herkese...