Sektörümüzün bugün içinde bulunduğu resme 2003- 2008 yıllari arasında ki perspektif den değil de 2001 yılı öncesi projeksiyonundan baksaydık ne görürdük acaba?
Hepimizin bildiği üzere 2003-2008 yılları dünyada para bolluğunun yaşandığı ve bunun navlun fiyatlarına yansıdığı dönemdi. Peki o dönem hic yaşanmasaydı denizcilik sektörü bugün nasıl olurdu? Ya da ekonomik güçlülük ve büyüklük açısından nerede bulunurdu?
Çoğu işletme biz bu banka borcuna nasıl girdik diye sorarken bir kısmı da biz bu gemileri bu fiyata nasıl aldık diye şaşırırdı. Yani o dönem hiç yaşanmasa kimse bu banka borçlarına girmez yüksek fiyatlara gemiler almazdı . Dolayısı ile bugün ki piyasa şartları kimseye bu denli kötü görünmezdi . Ya da o yüksek navlunlar hayal edilmesi bile çok güç olan çok iyiyi bize örnek kılmayacağı için bugün ki navlunlar makul karşılanırdı.
Tabii ki yaşanmışı yaşanmamış farz edip yapılacak sorgulamalar gerçekçi olmayacaktır. Ama ikaz edici, uyarıcı , tecrübelendiren, öngörü yetimize destek olan, resmin ötesine bakabilecek yetiyi edinmemize az veya çok katkı sağlayan bir nevi öz eleştiri yerine geçecektir.
Bazen düşüncemizde yaşanmışlığa dair bir resmin söyledikleri o olayın yani çerçevenin alt üst edilmesi ile değişebilir ve aynı resim bize göremediklerimizi gösterebilir. Deriz ya bir de şuradan bak hadiseye diye.
Denizcilik sektörümüzün iyi ya da kötüye yönlenmesi sektörün uluslararası çerçeveye sahip olmasının etkisiyle dışarıdan gelecek rüzgara göre değişebilmektedir. Navlunlar yükseldi navlunlar düştü ikilemi. Burada işletmelerin yapıları ne kadar zayıf ise bu etki o kadar güçlü kendini göstermektedir.
Ekonomik gerçeği olmayan ticari fikirlerin üzerinde şekillenen projelerin, bir anda akla gelen başkasından kopya çekilen sekter atılımların karlı olabilmesi tamamen rastlantısaldır. Dolayısı ile de dışarıdan gelen dalgalar fikri esas dan yoksun işletmelerin kaderinde negatif anlamda belirleyici faktör olmaya devam edecektir. Ticarette uluslararası başarılar hele sektör bazında ortaya çıkan güzel sonuçlar hiç bir zaman tesadüf değildir. Başarılı yatırımlar bilimsel ticari ve ekonomik analizlerin, bilginin, aklın , sağ duyunun, tecrübenin ve disiplinli çalışmanın sonucu oluşan girişimlerdir.
Yukarıda ki konuya ilişkin olarak sektörümüzün geleceğini oluşturacak ve bu geleceği kalıcı kılacak olan denizcilik okullarımızın bir çoğunun başarıları da maalesef bugün tamamen tesadüflere terk edilmiş bir rota da seyretmektedir.
Gerçeğin seslendirdiği bir gereksinime dayanmadan bugün ki sayıya ulaşmış okullarımızda öğretim görevlisi en büyük sorun olarak önümüzde dururken, ehliyet alma kredibiliteleri dahi olmadan, hangi okulun ne ihtiyacı var çalışması doğru dürüst yapılmamışken, eldeki kaynaklar en efektif şekilde değerlendirilmezken “benim okulum” düşüncesinde ısrar edip sektörün tüm kaynaklarını bir tek okula aktarmak denizciliği kendine meslek edinmiş gençlerimizin büyük bölümünün yarın ile ilgili hayallerini soluklaştırmakta sektörün “kaliteli” eleman konusunda yarınlarda sorun yaşamasına sebep olmaktadır. Bu sözüme inanmayanlar bu gidişat devam ederse bu yazıyı saklasınlar bir gün tekrar beraberce okuruz.
Yukarıda ki eleştirime paralel olarak sektörün öncelikle 10 yıl içindeki gemi adamı ihtiyacını mutlaka tespit etmesi gerektiğini düşünmekteyim. Daha sonra başta öğretim görevlisi ihtiyacı olmak üzere bütün okulların teçhizat gereksinimleri, finansal kaynak ihtiyaçları devletinde katkısının olduğu ortak bir çalışma ile belirlenmelidir. Yani istatistiki bilgiler çıkarılmalı, ihtiyaçlar tespit edilip kaynaklar bulunmalı ve bu kaynaklar hakkaniyetli şekilde istisnasız bütün okullara dağıtılmalıdır. Sonuçta ihtiyaç duyulan zabitan sayısına göre öğrenci sayısı belirlenmeli ve buna göre ulusal ölçekte eğitim ve öğretim olanakları sağlanmalıdır. Bu rakamlar yüzde yüz isabetli olmayabilir ama bizi gerçeğe yakınlaştıracak önümüzü görmemize yardımcı olacaktır.
Ülkemizde ki Denizcilik Okullarımızın var oluş nedeni önce ülkemizin sonra dünya da artan zabitan ihtiyacına cevap vermek ise bunun felsefesi dünya standartlarını yakalayan hatta bunu da aşan eğitim seviyesi ile ”üstün donanıma sahip kaliteli zabitanlar” yetiştirmek olmalıdır. Bunun için sivil denizcilik alanında eğitim ve öğretim olanakları kısıtlı olan ülkemizde bireyler ve kurumlar arasında maddi ve manevi dayanışma şarttır.
Sadece ülkemizde değil dünyanın her yerinde okul açmak tartışmasız takdir edilip desteklenmesi gereken bir olaydır. Her alanda okul açan , okulların açılmasında az veya çok emeği geçen, ter döken, yorulan, dağ tepe dolaşıp yardım toplayan herkese büyük bir hayranlık ve manevi bir kıskançlıkla baktığımı ifade etmek isterim. Bu bağlamda kimseye neden şu okulu açtınız bağnazlığında bir serzenişim olmadı olamaz da. O bağlamda kimse yazdıklarımı lütfen eğip bükmesin.
Özetin özeti ; ben yaptım oldu devri gelişmiş çağdaş ülkelerde çoktan bitmiştir. Bizde de bitmelidir. Bir girişim toplumu ilgilendiriyorsa , o girişim o spesifik topluluğun kaynakları ile yapılıyorsa o şey önce o toplulukla istişare edilmelidir. Kimsenin aklı ortak akıldan üstün değildir. Kimsenin gücü toplumsal dayanışmadan daha etkili olamaz. Dolayısı ile sektör olarak ortak akla değer veren dayanışmayı ön plana çıkaran bir anlayışı benimser ve hayata geçirebilirsek bunun her alanda tartışmasız faydasını görürüz.
Herkese sevgiler…