Tersane-i Amirenin 558 yıllık tarihinin kısa bir özeti
İstanbul’un fethinden sonra Fatih’in ilk icraatlarından biri güçlü bir donanma inşa edebilmek için, Haliç’in kuzeyinde bugünkü Galata - Kasımpaşa kıyılarında bir Tersane kurulmasını emretmek olmuş.
1455 yılı 11 Aralık günü birkaç göz inşa kızağı ile Tersane Faaliyete geçirilmiş. Bugünlerde 11 Aralık tarihi bu sebeple “Tersaneciler Günü” olarak kutlanır.
Tersaneye II. Beyazıt devrinde birkaç ilave yapıldıktan sonra esas gelişme Yavuz Selim zamanında başlatıldı. Karadaki galibiyetleri yanında denizde de güçlü olmak amacı ile Yavuz, Tersanenin Kasımpaşa dan Kağıthane ye kadar genişletilerek 300 göz gemi inşa yerinin inşaatını emretmiş.
Yavuz Selim zamanında başlayan inşa faaliyetleri Kanuni ve Sokullu zamanında da artarak devam etmiş. 1522’deki Kanuni’nin Rodos seferinde Osmanlı donanmasının 300 den fazla gemiden oluştuğu dikkate alınırsa Tersanenin o tarihte nasıl büyük bir gelişme gösterdiği kolayca anlaşılır.
1571 yılında İnebahtı deniz savaşında büyük bir bozguna uğrayan Osmanlı donanması neredeyse bütün gemilerini kaybetti.
Sokullulun yeni bir donanma kurulmasını emretmesinden sonra, Tersane-i Amire’de Samsun, İzmit ve Gelibolu Tersanelerinde inşa edilen 200 den fazla gemilerle İnebahtıdan 5-6 ay sonra yepyeni bir Osmanlı donanması Akdeniz de boy gösterdi.
Sokullu’nun Haçlılara hitaben.
“Biz Kıbrıs’ı almakla biz sizin kolunuzu kestik, siz bizi İnebahtı’da yenmekle sakalımızı kestiniz, kesilen sakal yerine gelir amma kesilen kol yerine gelmez.”
Şeklindeki meşhur sözü bu sıralar söylenmiştir.
Donanmanın bu kadar kısa bir zamanda yenilenmesi. Tersane-i Amirenin nasıl bir organizasyon yapısına ve lojistik desteğe sahip olduğunu da açıkça göstermektedir.
Tersane-i Amire (İstanbul Tersanesi), Kanuni ve Sokullulun ölümünden sonra bir durgunluğa girmiş, aynı teknoloji ve aynı tip gemilerin inşaatlarının sürdürülmesi ile kendini yenileyememiş ve geri kalmaya başlamıştır.
Batı’da yavaş yavaş başlayan aydınlanma ve bilgi çağının etkileri giderek Tersane teknolojilerini ve gemi tiplerini de değiştirmeye başlamış, gemi boyları uzamış, Kadırga tipi küçük gemiler yerine çok güverteli Kalyon tipi gemiler inşa edilmeye başlanmış.
TERSANE-İ AMİREDE İLKLER
İLK KALYON İNŞAATI
Tersane-i Amire de ilk kalyon inşaatı, 1644 – 1648 yıllar arasında Avcı Mehmet zamanında yapılmış. Uzunçarşı esnafının yardımları ile yapıldığı için de bu ilk Kalyon’a “UZUNÇARŞI” adı verilmiş.
III. SELİM’İN KATKILARI
1770 Yılında Çeşme deniz savaşında Osmanlı Donanmasının nerdeyse tamamının yakılması, İnebahtı yenilgisinden sonra Osmanlı’nın denizlerde yaşadığı ikinci büyük felaket olmuş ve Osmanlı adeta donanmasız kalmıştır. Kısa bir süre sonra yapılan Küçük Kaynarca anlaşmasında Osmanlı Devleti, Karadeniz’i Ruslarla paylaşmak durumunda kalmış ve Kırım’ı ele geçiren Ruslar, Akdeniz’de de donanma bulundurmaya başladılar.
Durumun vahametini gören III. Selim Donanmayı yeniden güçlendirmek ve Tersane-i Amireyi zamanın ihtiyaçlarına göre geliştirme faaliyetlerini başlatmıştır.
İlk olarak da 18. Asrın sonlarına gelindiğinde büyüyen gemi boylarına göre bu gemilerin inşaatlarında ve bakım-tutumlarında karşılaşılan güçlükleri halletmek için Avrupa’daki Tersanelerde kullanılmaya başlanan kuru havuzlardan bir tane de İstanbul Tersanesinde yapılması kararlaştırılır.
İsveçli mühendis A.E.Rhoda, diğer İsveçli mühendisler ve Türk ustaların iştiraki ile Havuz inşaatına 1796 yılında başlanır, üç yıl geceli, gündüzlü bir çalışma ile havuz 1799 yılında hizmete girer.
Havuz inşaatında İstanbul Liman inşaatında da kullanılan İstinye deki taş ocaklarından çıkarılan “Mavi devaniyen” denilen kalker taşlar, taşların örülmesinde de su altında sertleşme özelliği olan İtalya dan getirilen Vezüv yanardağından çıkan “Pozolan” (Volkanik kül) harç kıllanılmıştır.
1799 da hizmete giren havuz, gemi boyları daha da uzayınca, 1876 da tekrar uzatılarak bugünkü şekline getirilmiştir.
Bu ilk havuz, halen Tersanedeki 3 no’lu havuz olarak adlandırılmaktadır ve havuzların en uzunu ve en genişidir.
Yapılan bu ilk havuza ilaveten,
1825’de II. Mahmut zamanında 2. Havuz,1870’de de Abdülaziz zamanında 3. Havuz peş, peşe inşa edilerek hizmete alınmışlardır.Bu üçtaş havuz, halen çalışır vaziyette olup kullanılmaktadırlar.
BUHAR MAKİNELİ, YANDAN ÇARKLI İLK AHŞAP TEKNELER
Batı’da başlayan sanayi devriminin ilk keşiflerinden olan buhar makineleri 1807 yılında gemilere de monte edilmeye başlanıldı. Yandan çarklı olarak çalıştırılan bu gemiler yavaş yavaş denizlerde dolaşmaya başladılar.
1807 yılından 30 yıl sonra 1837 de ilk buhar makineli Türk gemisinin inşa hazırlıklarına girişilmiş ve ahşap tekneli, buhar makinesi ile çalışan yandan çarklı ilk Türk gemisi “ESER’İ HAYIR” törenle denize indirilmiştir.
ESER’İ HAYIR gemisinden 1880 ‘lere kadar İstanbul Tersanesinde çok sayıda ahşap tekneli buhar makineli tekne inşa edilmiştir.
İLK ÇELİK TEKNELİ TÜRK GEMİSİ
Batıda 18. Asrın sonlarında başlayan sanayileşme hareketleri sonucu, gemiler ahşap tekne yerine çelik levhalar üretilerek, çelik tekneli olarak yapılmaya başlanmış, zamanla ahşap tekneler yerlerini çelik teknelere terk etmeye başlamışlardır. Batı’da 19. Asrın başlarında başlayan çelik tekneli gemi inşaatına ancak 1874 yılında başlayabilmişti.
1874 yılında İstanbul Tersanesi kızaklarında İlk çelik tekneli, buhar makineli, yandan çarklı yolcu yük gemisi inşa edilmiş, İZMİT adı verilen geminin boyu 52,3 mt. Genişliği 9,1 mt. İmiş. Gemiye monte edilen 100 beygir gücündeki 2 silindirli buhar makinesi de İstanbul Tersanesinde inşa edilmiş ki bu imalat önemli bir gelişme olarak değerlendirilebilir.
İLK TÜRK DENİZALTILARI
İZMİT gemisinden sonra, tamamı ile yurt dışından ithal edilen malzeme, makine ve teçhizatla İstanbul Tersanesinin Taşkızak bölümünde 2 adet denizaltı inşa edilmiş ve Donanmaya teslim edilmiş. Bu sebeple, 1886 yılı, Türk denizaltıcılığının kuruluş yılı olarak kabul edilmiştir.
TERSANE-İ AMİRE’NİN BÖLÜNMESİ VE SONU
1913 yılında (Tersane-i Amire) İstanbul Tersanesi, ilk bölünmeye uğramış, bugünkü Taşkızak Tersanesi donanmaya bırakılarak, Haliç ve Camialtı bölümleri “İnşaat’I Bahriye Osmaniye” adlı bir şirket kurularak bu şirkete devredilmiş.
Cumhuriyetin ilanından sonra Haliç ve Camialtı bölümleri “Fabrika ve Havuzlar İşletmesi Müdürlüğü” adı altında, 1924 yılında Seyr-i Sefain idaresine bağlanmış.
Hasköy tarafında bulunan küçük bölüm de Şirket’i Hayriye devredilmiş. Böylelikle Fatih’in kurduğu, Yavuz, Kanuni, Sokullu ve III. Selim’in büyük emekleri ile özellikle XVI ve XVII. yüzyıl da Dünyanın en büyük Tersanelerinden biri olan Tersane-i Amire bölünmeye uğramıştır.
Bugün Tersane-i Amireyi, halen çalışmakta olan Haliç Tersanesi, Dünyanın en eski Tersanesi olarak temsil etmeye devam etmektedir.