Bir süre önce, sinemalarda, "DEVRİM ARABALARI" adı altında oynayan filmde, devrimi simgeleyen ve tamamı Türk mühendis ve işçisinin emeği ile üretilecek bir otomobilin hikayesi konu ediliyor, bu otomobilin imalatı da, TCDD'nin Eskişehir Fabrikası’na veriliyordu.
Eskişehir’de uzun uğraşlardan sonra üretilen iki otomobil, Cemal Paşa'ya iftiharla gösterilmek üzere Ankara'ya gönderiliyor. Trenden indirilip Cemal Paşa'yı alarak Ankara turuna çıkması planlanan “Devrim” adı verilen otomobil, yazık ki benzin konulması unutulduğu için çalıştırılamıyor. Cemal Paşa'yı son derece sinirlendiren bu ihmal, otomobil üretiminin bir hüsranla sona ermesine sebep oluyor. Gece gündüz büyük bir heyecanla çalışıp, meydana getirdikleri eserin tetkik dahi edilmediğini gören mühendisler, büyük üzüntü ve hayal kırıklığı yaşayarak boyunları bükük fabrikalarına geri dönüyorlar.
Aradan geçen 50 yıla yakın süre sonra bu projede çalışıp halen hayatta olanlar, o günkü üzüntü ve hayal kırıklıklarını hala yaşıyorlar. Ahir ömürlerinde bir eser yaratmanın mutluluğu ve huzuru ile yaşamak yerine, benzin koymayı unutmuş olmanın pişmanlığı ve bir kenara atılmış olmanın üzüntüsü ile yaşıyorlar.
1937 yılında Büyük Atatürk'ün direktifleri ile inşaatı başlatılan "Pendik Tersanesi"ni 1940 yılında ziyaret eden Cumhurbaşkanı İnönü de Beyaz Tren’den inip, tersane sahasına uzaktan şöyle bir bakıp hiçbir şey yapılmadığını görünce son derece sinirlenip yanındaki zamanın Ulaştırma Bakanı Ali Çetinkaya'ya bastonu ile tersane sahasını gösterip, hiddetle "Kapatın burayı, kapatın burayı" demesi ile Pendik Tersanesi inşaatı da durdurulmuş ve ancak 29 sene sonra 1969'da yeniden başlatılabilmişti.
Benzer iki olayı ve kayıpları görünce insan; "İnönü de, Cemal Paşa da keşke biraz hoşgörülü olabilselerdi" diye acı acı düşünüyor. Gelelim, Devrim Arabaları gibi, ama çok daha büyük para ve emek harcanarak gemi sanayimizi çağ atlatacak olan başka bir Devrim'e; "PENDİK - SULZER" Motor Fabrikası’nın hikayesine…
Henüz Pendik Tersanesi ortada yok iken, eski tersanelerimizde 1960'lı, 70'li yıllarda bir gemi inşaatı planlanınca, ilk önce geminin projeleri, sonra da yurt dışından getirilecek ana ve yardımcı makinelerin şartnameleri hazırlanarak sipariş aşamasına geçilirdi. Genellikle yurt içi stoklardan temin edilen sac ve profil malzeme ile başlatılan tekne inşaatı, eski teknoloji ile geminin büyüklüğüne göre 1-1,5 yılda bitirilip, merasimle denize indirilirdi. Denize boş tekne olarak indirilen gemi, yurt dışına sipariş edilen ana ve yardımcı makineler, diğer teçhizatlar gelinceye kadar boş bir rıhtıma çekilir ve beklemeye alınırdı. Ana ve yardımcı makinelerin yurt dışından planlanan zamanda gelmesi, gerek TL ve döviz teminindeki gecikmeler, gerekse uzun bürokratik işlemler nedeni ile adeta imkansız olup, bazen 1-2 yıl gecikmeli olarak temin edilebilir, dolayısı ile geminin teslim süresi en az birkaç yıl uzardı. 1960'lı, 1970'li yıllarda biz tersanecilerin en büyük hayali ana ve yardımcı makinelerin yurt içinde üretilebilir olmasıydı ama bu hayal adeta Kaf Dağı’nın arkasındaki bir hayal gibiydi.
Pendik-Sulzer'e ilk adımlar…
1978 senesinde, Camialtı Tersanesi'nde inşa edilecek 8 adet 5500 DWT’luk yük gemisi için 24 adet Dizel-Jeneratör ihalesi açılmış, yapılan ihaleyi Polonya'nın Cegielski Motor fabrikası kazanmıştı. Fabrika, motorları SULZER lisansı ile üretiyordu.
920 beygirlik 24 adet dizel motorun ithalatı, beni derin derin düşündürdü. "24 adet motoru neden komple alalım, bunları parçalar halinde alıp, montajla da olsa bir üretim adımı, atamaz mıydık, denemeye değer" deyip ani bir kararla atlayıp Polonya'ya gittim. Fabrika Genel Müdürü ve Satış Müdürü ile yaptığım toplantıda bu fikrimi açıklayınca, adamlar çok şaşırdılar; akıllarında hiç böyle bir şey olmadığı için şaşkınlıkları geçince teklifimi nazikçe reddettiler. Ben de "siz kabul etmezseniz, bu teklifimi ikinci sıradaki firmaya yapacağım onların kabul edeceğini sanıyorum" deyince bu defa derin bir sessizlik oldu. Neden sonra, Genel Müdür, önemli bir buluş yapmış gibi sevinerek, "Teklifinizi biz kabul etsek bile ana SULZER kabul etmez" deyip noktayı koyduğunu zannetti ama ben çok kararlıydım; bu 24 motor fırsatını mutlaka değerlendirmek istiyordum.
"O zaman SULZER'e telefon edip randevu alın beraber gidelim, derdimizi anlatalım, razı olurlarsa teklifimi kabul edin, olmazlarsa yapılacak bir şey yok." dedim. Neticede bu teklifimi kabul ettiler; atlayıp SULZER'e gittik. SULZER yetkilileri, benim teklifime sıcak baktılar, ancak "Türkiye'deki imalat ve işçilik kalitesini görmemiz lazım "deyip iki mühendislerini İstanbul'a gönderip onların raporlarına göre karar vereceklerini söylediler. Kısa bir süre sonra İstanbul'a gelen iki mühendisi Haliç Tersanesi’ne bizzat götürüp, dökümhaneyi ve makine atölyemizi gezdirdim. Dökümhanede dökülen motor parçalarını makine atölyemizdeki modern tezgahları görünce çok beğendiler ve "siz burada değil montaj, motor yapacak imkanlara sahipsiniz" deyip çok güzel bir rapor verdiler.
Neticede Polonyalılar, bu rapor üzerine fazla direnemeyip teklifimi kabul ettiler. Ana SULZER de bize Polonya'nın SUB-LICENCER'i olarak motor montaj ve imalatına geçebilir yetkisi verdi. Polonya’lılarla mukaveleyi benim arzularıma göre yeniden tanzim ettik. Mukaveleye mühendis ve teknisyenlerimizin Polonya'da kısa bir eğitime tabi tutulması, Pendik Tersanesi'nde başlatılacak montaj çalışmalarına Polonyalı teknisyenlerin de yardımcı olmaları, biten motorların test edileceği 1500 beygirlik bir test odası projesinin hazırlanması, teçhizatının da Polonya'dan gönderilmesi gibi maddeler de ilave edildi. En önemlisi, motorların Türkiye'de üretilmesi mümkün olan parçalarının Türkiye'den yerli olarak teminini de kabul ettirdik.
1979'dan 1982'ye kadar 920 beygirlik bu motorların bir kaçı, daha Pendik Tersanesi işletmeye açılmadan bitirilen teçhiz atölyesinin bir köşesinde, çalışkan arkadaşlarımız ve Polonyalı teknisyenler tarafından birer birer monte edildi. Bir yandan da hazırlanan test odası tamamlanınca montajı biten ilk motor, test odasına alınınca arkadaşlarım beni davet ettiler. Büyük bir heyecanla test odasının dışında toplandık, motoru harekete geçirecek hava vanası açılır açılmaz yerli montaj motorumuz büyük bir gürültüyle çalışıp, dönmeye başlayınca, hepimiz büyük bir sevinçle birbirimize sarıldık. O gün, "Galiba, ayı göğe çıkarttık" deyip, gözlerim dolu dolu motorun gürültüsünü büyük bir mutlulukla dinlediğimi hatırlıyorum.
Sulzer'den lisans alışımız ve Pendik-Sulzer Motor Fabrikası
Bu montaj motorlardaki başarımız %40'a yaklaşan yerli katkımız, SULZER tarafından da yakinen takip edilince, 1981 yılı başlarında SULZER' den büyük motorların da imalatı için direkt lisans alma girişiminde bulunduk. Ana SULZER'i ikna etme müzakereleri epey uzun sürdü, neticede bir mutabakata vardık. Hazırladığımız lisans anlaşmasını, ilk önce kendi bakanlığımıza, DPT'ye ve Maliye Bakanlığı'na uzun uğraşlar neticesinde kabul ettirdik ve nihayet Temmuz 1981' de lisans anlaşmasını SULZER ve DENİZCİLİK BANKASI olarak karşılıklı imzaladık. Bu lisans anlaşması ile artık her türlü ana ve yardımcı makineyi SULZER lisansı ile Türkiye'de Pendik'te imal edebilecektik. Lisans anlaşmasına imza atarken ne kadar mutlu olduğumu anlatmak çok zor ama çocuklar gibi sevindiğimi hatırlıyorum.
Fabrika İnşaatına Geçiş
1981 Temmuz'unda lisans anlaşmasını imzalar imzalamaz fabrika inşaatı için kolları sıvadık. İki arkadaşımızı SULZER'e göndererek yıllık motor sayısına göre, fabrikasının büyüklüğü ve donanımı üzerinde müşterek bir çalışma yaptırdık. Kısa bir süre sonra fabrikanın ön projesi ile tezgah ve teçhizat ile ilgili listeler hazırlandı. İstanbul'da bu ön bilgilere göre nihai projeler hazırlanıp ihale aşamasına geçildi. Fabrikanın çok sağlam olması gerektiği için, inşaatın iki aşamada yapılması kararlaştırıldı.
Temel inşaatı, sağlam zemin bulununcaya kadar binlerce fore kazık çakılarak ve kazıklar birleştirilmek sureti ile yapılacaktı. Fabrikanın temeli, Pendik Tersanesi'nin 1. Kısım inşaatının bitirilip işletmeye açıldığı 1 Temmuz 1982 günü Başbakanımız Sn. Bülent Ulusu tarafından atıldı. Temel inşaatı, iki ayrı firma tarafından büyük para ve emek harcanarak bitirildi.
Üst yapı inşaatı, KDÇ'e verildi. KDÇ, tersaneye şantiye kurarak devlet sektörü olmasına rağmen müthiş bir çalışma başlattı ve fabrikamız, her türlü dinamik yüklere dayanıklı çok sağlam ve güzel bir yapı olarak ortaya çıktı.
İlk Pendik-Sulzer Motorları
1 Temmuz 1982'de fabrikanın temeli atılır atılmaz sipariş araştırmasına girişmiştik. Polonya ile Türkiye arasındaki Kliring anlaşması çerçevesinde Pendik'te inşa edilmek üzere beş adet 26.500 DWT’luk dökme yük gemisi almayı başarmıştık. Deniz Nakliyat'ın siparişi olan üç adet 75.000 DWT’luk dökme yük gemisi ile inşa edilecek gemi adedi sekizi bulmuştu (Sonradan gemi adedi beşe düşürüldü).
Polonya’lılarla yaptığım görüşmeler sonucunda bu sekiz geminin ana ve yardımcı makinelerinin bazı parçalarının imali sureti ile Pendik'te üretilmelerini kabul ettirdim. Böylelikle hem Pendik Tersanesi hem de Pendik-Sulzer yüklü bir siparişe kavuşmuş oluyordu.
Ne yazık ki ben bütün yoğun uğraşlarım sonunda vücudumu hurdaya çevirdiğini hiç fark etmemiştim. Hastanemizde yaptırdığım bir Check-up'ta bütün kan değerlerim berbat, tansiyon18-12 bulunmuş, doktorları epey korkutmuştum. Derhal ilaç tedavisi ve perhiz başladı ama tansiyonum yaşadığım stresli ortam dolayısı ile bir türlü düzelmiyordu. Anlaşılan tersane kuralım, motor yapalım derken kendi motorumu bozmuştum. Bu şekilde ancak iki yıl daha çalışabildim. Doktorlarımın ve ailemin ısrarı üzerine emekli olmaya karar verdim.
Başlattığım projeleri ve çocukluğumdan beri içlerinde büyüdüğüm tersaneleri bırakmak benim için bir sevgiliden ayrılmaktan bile daha zor geldi ama yapılacak bir şey yoktu. Benden sonra sevgili arkadaşlarım aynı heyecanla gerek gemi inşaatlarını gerekse motor fabrikasını tamamlayıp, sipariş edilen motorları üretmeye devam ettiler (Motor fabrikasında imal edilen motorların listesini yazımın sonuna ekledim).
Büyük emeklerle üretilen Devrim Arabaları maalesef yollara çıkamadılar ama bizim motorlarımız monte edildikleri gemilerde çok şükür hala tıkır tıkır çalışıyorlar. Emeği geçen sevgili arkadaşlarıma ülkemiz şükran borçludur.
Pendik-Sulzer'in Sonu (Devrim Arabalarına benzer bir kader)
1999 depreminden bir süre sonra, depremden zarar gören Gölcük Tersanesi yerine Pendik Tersanesi, Deniz Kuvvetleri’ne devredildi. Aradan birkaç ay geçmişti ki, motor fabrikasının, tamir atölyesine dönüştürüldüğünü öğrenince inanılmaz bir şok yaşadım. Motor imalatına geçiş döneminde yaşadığım bütün sevinçlerim bir anda derin bir üzüntüye dönüştü. Anladığım kadarı ile, Pendik Tersanesi'ni devir alan ekipteki genç meslektaş kardeşlerimiz motor fabrikasını gezip görünce; "Bize motor fabrikası lazım değil, burası çok güzel tamir atölyesi olur" deyip bu kararı vermişler.
Halbuki; bu güzelim fabrikayı, atölyeye çevirmek yerine, fabrikaya tersane içinde özel bir statü kazandırılarak yeni lisanslar alınarak hem Deniz Kuvvetleri’ne hem de Tuzla tersaneleri için motor üretimine devam edilseydi, yurt dışından motor ithali büyük ölçüde azalır, büyük döviz tasarrufu sağlanabilirdi. Tamir atölyesi, tersane içinde başka bir yere az bir masrafla yapılabilirdi. Ne yazık ki, bu ideal çözüm düşünülmemiş.
Bizler, “Makine üretmeyen bir Gemi Sanayi’nin, gerçek bir gemi sanayi olamayacağına” inanmıştık; bizler, "Motor yapabilen bir Türkiye'nin, motor yapamayan bir Türkiye'den daha güçlü bir ülke olacağına" inanmış, bu inancımızı gerçekleştirmek için didinmiş uğraşmış ve başarmıştık. Motor fabrikasının kapatılması ile gemi sanayimiz ve Türkiye çok şey kaybetmiştir.
Şimdi bizler de, Devrim Arabalarını yapan emektar mühendisler gibi ahir ömrümüzde bu güzel eserin tarihe gömülmesinin derin üzüntüsünü yaşıyoruz. İsterdik ki, başlattığımız motor imalatı daha da geliştirilsin, yerli katkı yüzde yüze yaklaşsın, yeni ilavelerle kapasitesi artırılsın; Tuzla tersanelerinin ve Deniz Kuvvetlerimizin bütün ihtiyaçlarını karşılar hale gelsin, ihracat yapsın. Biz de genç kardeşlerimizin yaptıkları güzel katkılarla iftihar edelim, onları kınamak yerine onlarla gurur duyalım, ahir ömrümüzde de huzurlu ve mutlu yaşayalım.
Belki, bu anılarımız ve düşüncelerimiz genç kardeşlerimize bir heyecan kaynağı olur da yeniden Kaf Dağının arkasına atılan motor yapma hayalini gerçekleştirmek için kolları sıvarlar. Genç kardeşlerimiz bilsinler ki; yeni bir MOTOR FABRİKASI’nın kurulduğunu göremeden gidersek gözlerimiz açık gidecek.
Bu fotoğrafta yer alan sevgili arkadaşlarımdan hayatta olanları sevgi ile, aramızdan ayrılan Sevgili Metin Elçiçek ve Sevgili Hayrettin Özşahin'i saygı, rahmet ve özlemle anıyorum. Pendik Tersanesi ve Pendik-Sulzer'e yaptıkları büyük katkılar ve aziz hatıraları asla unutulmayacaktır.
Yeni Gelişmeler
Son bir iki yıldır değerli mühendis kardeşimiz Fatih Yılmaz’ın “Devrim Otomobilleri’nin yapıldığı Eskişehir TÜLOMSAŞ Fabrikası’nda lokomotif dizellerinin yanında gemi dizeli de üretilsin” şeklindeki yazılarını ve TÜLOMSAŞ’ın bu konudaki gayret ve çalışmalarını sevindirici bir gelişme olarak heyecanla takip ediyorum.
Sevgili Fatih Yılmaz’ın yazılarına gönderilen yorumlarda genç mühendis kardeşlerimin de bu gelişmeleri yakından takip ettiklerini görüp mutlu oluyorum.
Türk tarihi, bazı Türkler tarafından yapılan birçok güzel atılımların yine bazı Türkler tarafından yok edildiği talihsiz olaylarla doludur. Bir çok konuda geri kalmışlığımızın en büyük sebeplerinden biri de bu kötü alışkanlığımızdır. PENDİK-SULZER Motor Fabrikası da maalesef bu örneklerden biri olmuştur.
Gemi Sanayimizi geliştirecek olan ümidimiz gençlerimize bu dramatik hikayeyi biz emektarların örnek bir çalışması olarak sunuyorum. Onlara yapacakları çalışmalarda cesaret ve kuvvet vermesini diliyorum.
Biz emektarlar gençlerimizin çalışmalarını ömrümüz oldukça ümit ve heyecanla takip edeceğiz.