KÜRESEL ISINMA VE TÜRKİYE DENİZLERİ İÇİN KARAMSAR SENARYO
Türkiye üç tarafı 4 değişik özellikteki denizlerle çevrili bir ülke ve denizlerimiz hem sınır ötesi ve hem de yerel kirleticilerin etkisi altındadır. Diğer yandan son zamanlarda bilim dünyasında dünya ölçeğinde okyanus ve denizlerin küresel ısınmadan ne kadar etkileneceği veya hangi türlerin ısınma etkisiyle dağılım bölgelerini değiştireceği ve denizel biyoçeşitlilikle olan ilişkileri konusu bilim dünyasında sıkça tartışılmaktadır. Zira; gezegenimizin büyük bir kısmını oluşturan okyanuslar ve denizlerdeki değişim hızla devam etmektedir. Hükümetler arası iklim değişimi paneli çalışmalarında (IPCC) geçen yüz yılda küresel deniz seviyesinin 10-20 cm yükseldiğini ve bunun ağırlıklı olarak küresel ısınmadan kaynaklandığını ve bu yüzyılda 40-60 cm daha yükseleceği öngörülüyor. Küresel iklim değişiklikleri ve deniz seviyesindeki yükselmelerden ektilenecek ülkelerin başında Maldiv, Tuvalu v.s gibi küçük ada devletleri gelmektedir. Bu devletler sadece 2-5 metre kadar denizden yüksektedirler ve denizi suyu seviyesindeki yükselmeler bu ülkelerin ortadan kalkmasına neden olabilir. Öngörülere göre Bengaldeşte ise su seviyesinin yükselmesi toplam ülke alanın % 12-28 arasında kayıplara neden olacaktır. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin esas etkisi denizlerin en verimli alanları olan kıyılarda görülecektir. Çünkü rüzgar ve yağmurların düzensiz hale gelmesi sonucu denizlere taşınan ve canlıların biyojenik madde olarak kullandıkları besleyici maddeler akıntılarla düzensiz olarak dağılacaklardır. Küresel ısınma ve deniz suyu seviyesi yükselmeleri veya değişimleri ülkemizi nasıl etkileyecektir.
Türkiye deniz suyu yükselmesi ve küresel ısınmadan etkilenecektir. Çünkü ülke ölçeğinde 27 ilimiz deniz kıyısındadır ve bu illerin hepsinde kıyı yapıları, balıkçılık, turizm gibi ticari faaliyetler bulunmaktadır. Nüfus artışının ülkemizde yüksek seyretmesi sahip bulunduğumuz denizleri bir protein deposu olarak görmemizi gerektirirken deniz suyu yükselmesinin geleneksel balık avcılığına, av türlerine ve yöntemlerine nasıl bir etki yapacağını en azından tahmin etmemiz gerekir. Uzun dönemli tahminlerde ise mutlaka izleme çalışmaları yani ölçüm zorunluluğu bulunmaktadır.
Her şeyden önce Akdeniz’deki durum nedir? Akdenizin ana su bütçesini oluşturan Cebeliktarık boğazı Atlas Okyanusu ile ilişkilidir ve buradaki ekolojik ve hidrolojik değişimleri Akdenize yansıtmaktadır. Diğer yandan, Akdeniz’deki değişimler Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’ndaki değişimlerle de ilişkilidir. Çünkü 163km uzunluk, 15 metre derinlik ve 365m genişlikte 1869 yılında açılan Süveyş kanalı yoluyla bir çok tür Akdeniz’e girmektedir. Örneğin Akdeniz’de bulunduğu bilinen 56 farklı familyadan 650 balık türünün 90’ı havzanın yeni müdavimleridir (Golani ve diğ, 2002) Bunlardan 59 tür Süveyş kanalı yoluyla Akdenize girmiştir (Golani, 2002). Diğer bazıları ise Atlas Okyanusu’ndan gelerek yeni ortama uyum için çaba sarf etmektedirler. Halen 300 civarında Kızıl Deniz kökenli tür Akdenize göç etmiştir. Ülkemiz sularında tesbit edilen Hint Okyanusu kökenli balıkların sayısı şimdiden 30’un üzerindedir ve bunların arasında ticari değere sahip olanlar balıkçılarımızca avlanmaktadır. Sadece İskenderun Körfezi’nde avlanan ticari türler toplam avın %20’sini oluştururken bu oranın yakın zamanda artması beklenmektedir. Yani, yeni balık türlerinin Akdeniz’e girmeleri zamanla balık avcılığında değişimlere neden olmuştur. Çünkü avın kompozisyonu değişmiş, Hint Okyanusu kökenli, çok renkli bir çok yeni ve ticari değeri olan tür avlanır hale gelmiştir. Doğu Akdeniz’de görülen bu balık türlerindeki değişme ve yeni gelen türlerin tüketici açısından önemi ise lezzetteki farklılıktır. Bir çok tatil köyünde yenilen bu renkli balıklar geleneksel tatları aratmakta, çoğu kez kimse yediği balığın Hint Okyanusunun sıcak sularından geldiğini ve ne olduğunu bilmemektedir.
Bütün bu türlerin doğu Akdeniz’e girmeleri ve koloni oluşturup yerli türlerle alan rekabeti yapmalarının ana nedenlerinden biri Akdeniz’deki su sıcaklığının artışı ve bunun sonucunda Akdeniz’de görülen tropikalleşme belirtileridir. Bu tropikalleşme bütün havzayı etkilemesi kaçınılmazdır. Daha şimdiden, tropikal türlerden olan ve katil yosun olarak bilinen Caulerpa taxifolia türü yosun ile bir çok balık havzada başarılı bir şekilde gelişmekte hatta alan kazanmaktadır. Çünkü Batı akdenizde son 10 yılda yüzey suyu sıcaklık artışı + 0.20C dir kibu da 130C’lik sabit bir sıcaklıkta yaşamaya alışan derin deniz balıklar için tehdit oluşturmaktadır. Akdeniz içinde doğu Akdeniz her zaman daha sıcak bir bölgedir. Öyle ki bazen yaz aylarındaki yüzey suyu sıcaklığı 28-290C’yi bulur ki bu da tropik denizlere benzer, kış aylarında ise her zaman 20 170Co üstünde dir ve sıcak denizlerin özelliklerine benzer şartlar oluşur (Bouduresque ve diğ. 1999).
Akdeniz’deki bu sıcaklık artışları sadece balıklar ve omurgasız türleri değil bir çok göçmen tür için de tehlikelidir. Bu değişimin devam etmesi halinde sıcaklık artışına duyarlı olan veya dar sıcaklık aralıklarında üreme yeteneğine sahip denizel türlerin üreme dönemlerinin değişmesi ve dağılım alanlarının alt üst olması kaçınılmaz olacaktır. Örneğin, son yıllarda orta Akdeniz ve Ege denizi’nde de görülen yumuşak mercanların (Gorgonlar) ölümü de küresel ısınmayla ilintilidir. Soğuk suya yatkın bu türlerde yüzey sularının termoklin tabakasının altına inmesiyle gorgonlarda ölüm görülmektedir. 12.000 den fazla deniz canlısının bulunduğu Akdeniz’de bunların kaç tanesinin ve hangi türlerin küresel ısınmadan ve deniz suyu yükselmesinden etkileneceğini kestirmek şimdilik zordur. Kaldı ki Akdeniz 6 milyon yıl önce de Miyosen denilen dönemde deniz seviyesinde düşme yaşamış çok tuzlu ortamlarda tuza dayanıklı türler yaşarken bir çok tür izole olarak kalmış veya yok olmuştur. 1 milyon yıl sonra ise Pliosen döneminde Atlas Okyanusu’ndaki canlılar Cebelitarık jeolojik engelinin ortadan kalkmasıyla tekrar Akdenize geçmişlerdir.
Denizlerde yaşayan canlılar özellikle de belirteç türler oşinografik ve çevresel değişiklikleri gösterme de önemli bir işlev görür (Francour ve diğ 1995). Su sıcaklığı balık türleri için yaşam alanı ve üreme gibi temel etkenleri belirleyen bir faktördür. Balıklar larva ve juvenil denilen ergin öncesi safhalarında su sıcaklığının değişmesine karşı oldukça duyarlıdır. Bu nedenle deniz ve nehir arasında göç eden balıkların bu olumsuzluktan etkilenmeleri kaçınılmazdır. Akdeniz’de yaşayan ve Karadeniz ve Marmara’da 20 yıl önce nadir görülen sardalya, kupes ve salpa gibi balıkların bu denizlerde sıkça görülmeye başlanması hatta İğneada gibi batı Karadeniz’de avcılığına başlanması deniz suyu sıcaklığının artışıyla ilişkilendirilmektedir. Yine, Thallossoma pavo (gün balığı) türü balıkların artık Marmara Denizi’nde de görülebilmesi, dağılımının Akdeniz’in güneyinden daha kuzeye çıkması küresel ısınmasın etkileriyle ilişkili olabilir.Termofilik olarak adlandırılan (sıcağı seven) Arbacia lixula denilen deniz kestanesinin kuzey Ege ve Marmara Denizinde yoğun olarak görülmeye başlanması bu denizlerdeki faunal değişimin öncüsü olarak değerlendirilmektedir. Diğer yandan, Karadeniz’in Akdenizleşmesi süreci devam etmektedir. Bilindiği gibi, Akdeniz-Karadeniz bağlantısı son 6.000 yılda tekrar sağlanmış ve Akdeniz kökenli türler bu denize girmişlerdir. Bu dönemde bu günkünün aksine Akdeniz’in su seviyesi daha yüksek idi. Bu giriş günümüzde de devam etmekte olup buna ‘Mediteranizasyon’ (Akdenizleşme) denmektedir.
Diğer yandan, küresel ısınma nedeniyle okyanuslar ve denizlerdeki ana taşıyıcı akıntılarda değişimler görülebilir. Bunun Akdeniz ve Karadeniz arasındaki akıntı sistemine vereceği etki de incelemeye değer bir başka konudur. Çünkü Akdeniz’den Karadeniz’e çıkan yüksek tuzululuklu ve sıcak alt akıntı ile Karadeniz’den gelen daha hafif ve az yoğun bir üst akıntı deniz canlılarının dağılımını ve göçlerini düzenler. Karadeniz’deki deniz suyu seviyesinin yükselmesi veya su sıcaklığının artışı soğuk su seven mersin balığı, alabalık başta olmak üzere bir çok türü de olumsuz etkileyecektir. Türkiye kıyılarındaki uzun dönemli deniz seviyesi değişimleri için kullanılan ölçüm (mareograf) istasyonları yeterli değildir. Mevcut veriler yılda 4-10 mm’lik deniz seviyesi artışının olduğunu göstermektedir (Demir ve diğ., 2005). Bunun da kıyısal ekosistemde başta erazyon olmak üzere tuzlanma ve diğer değişim ve tahribatalara yola açacağı aşikardır. Çünkü, deniz seviyesi ne kadar yükselirse onun 100 katı kadar bir uzaklıktaki sahil erezyona uğrar (Kadıoğlu, 2001). Bu arada, deniz suyunun ısınması sonucunda yüksek sıcaklıkta yaşayan bakterilerin artması ve bunların hastalık oluşturma kapasiteleri daha da artacaktır. Belki de, küresel anlamda bir salgın olasılığı muhtemeldir. Küresel ısınma denizlerde yapılan balık yetiştiriciliği için tehlikeldir. Çünkü su sıcaklıklarının artması özellikle yazın daha fazla hastalık demektir. Bunun için üretimde daha fazla aşı ve kimyasal madde kullanma zorunluluğu ortaya çıkacaktır .
Sonuç olarak;
Küresel ısınma ve tropikalizasyon etkisiyle Akdeniz’e ve Karadeniz’e giren türlerin sayıları ve diğer özellikleriyle ilgili bir veri bankasınını oluşturulması gerekir. Bu gelecek dönemdeki gelişmelerle ilgili doğru tahminler yapılmasını sağlar.GOOS olarak bilinen ve UNEP –IOC, UNECSO tarafından yürütülen (Deniz suyu yükselmeleri izleme ağı) çalışmalarının takip edilmesi ve bu konuda etkin çaba göstermemiz gerekmektedir. Bu ise deniz araştırmlarına verilen maddi katkı ve yetişmiş eleman sağlanmasıyla olabilir. Oysa, ülkemizde deniz araştırmaları için ayrılan bütçe, bir marinada ki mütevazi bir yatın fiyatı kadar bile değildir…Ülkemizde kurulan maregraf istasyonların sayısı artırılmalı bunlardan elde edilen veriler bilim insanlarının ulaşabileceği şekilde düzenlenmelidir. Özellikle Karadeniz’deki veri eksiğimiz giderilmelidir. Özellikle deniz suyu yükselmelerine karşı kıyısal alanlardaki yerleşim yerlerinin planlaması yeniden yapılmalı, erezyon ve su yükselmeleri için tedbir alınmalıdır. Bu amaçla, uzun dönemli ve gerçekçi afet yönetim planlarının yapılması zorunludur.Doğada her kaos (karmaşa) zamana bağlı olarak düzen demektir, dolayısıyla bu iki kavram birbirlerinin hem zıddı hemde birliğidir. Kaldı ki kaosun düzene dönüşmesi için gereken zaman ve uyum dönüşümünü doğa kendi içinde barındırmaktadır.
SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA