Dışarıdan güçlerin Anadolu’ya saldırması yönüyle Truva Savaşları’na da benzetilen Çanakkale savaşları, tarih boyunca jeostratejik açıdan hep önemli olmuş olan Türk Boğazları’nın en kanlı savaşlarıdır. Toplam yarım milyona yakın insanın kaybedildiği, Osmanlı’nın en değerli evlatlarını ve neredeyse bir kuşağını kaybettiği bu savaşın iki ana nedeni vardı:
Osmanlıların Boğazları bütün gemilere kapatmış olması, Rusya’yı Karadeniz’e hapsetmiş ve Rusya zor durumda kalmıştı. Almanlarla savaşması yüzünden Osmanlılarla tam savaşacak gücü bulamayan Rusya, sıkıntıdaydı. Rusya ile bağlantıyı sağlamak üzere kilit konumda bulunan Türk Boğazları yolu, mutlaka açılmalıydı.
İngilizler ise, her ne kadar Rusya ile müttefik iseler de, Macaristan ovasına inerek Almanlar karşısında başarı kazanmış bulunan Rusların Türk Boğazları’nı ele geçirip buralardan bir daha çıkmamaları ihtimalinden kuşkulanıyordu. Bu bölge stratejik olarak uzun vadeli çıkarlar açısından o denli önemliydi ki, bu savaşta müttefik dahi olsa, Rusya bu bölgeyi ele geçirmemeliydi. Hatta İngilizler, Rusya’nın Türk Boğazları’nı aldıktan sonra ve İstanbul’u ele geçirdikten sonra Almanlar ile anlaşıp savaştan çekilmesinden dahi endişe ediyorlardı.
Mustafa Kemal (ATATÜRK) Çanakkale Kahramanlarına "Size Savaşmayı Değil, Ölmeyi Emrediyorum" demişti.
İşte bu “Oyun içinde oyun” stratejisiyle başladı Çanakkale Savaşları. Tarih 3 kasım 1914. Savaş, iki yıldan biraz fazla sürdü, 9 Ocak 1916 da sona erdi. Rusya, her ne kadar Çanakkale Savaşları görünüşte kendi çıkarı için de yapılsa, Çanakkale’ye İngiliz donanmasının saldırısını ihtiyatla karşıladı. Hatta, “sen de filonla Kuzey’den saldır, İstanbul Boğazı’na saldır” önerisi yapan İngiltere ve Fransa’nın teklifini “Filom yeterli değil” diyerek geri çevirdi.Kaygıları giderek artan Rusya, 4 Mart 1915’te kendi müttefiklerine bir nota vererek, “İstanbul, Boğazlar ve Marmara’nın doğu ve batı kıyılarını bana bırakın” dedi. İngiltere ve Fransa bu notadan hoşlanmadılarsa da, kabul ettiler. Bu pazarlıklar içerisinde Çanakkale Savaşları devam etti. 18 Mart 1915 de Sabah saat 11’de İtilaf Devletleri’nin 18 Büyük zırhlı, birçok muhrip ve denizaltıdan oluşan muazzam donanması; geçiş yapmak için Çanakkale’den girdi. Türk Tabyalarında toplam 150 top var; düşman gemileri ise 506 top ile, hareket kabiliyeti üstünlüğüyle müthiş bir bombardıman yapıyor. Öyle bir top ateşi ki, 6 Saat 45 dakika aralıksız sürüyor. Ancak gemilerden açılan top ateşi, karadaki top bataryalarının bulunduğu kalın mevzilere etkili olmuyor, ve karadan seyyar ve sabit bataryalardan açılan ateş, gemileri Nusret mayın gemisinin önceki gece döşediği mayınlara sürüklüyor. İngilizlerin Irresistible ve Ocean zırhlısı ile Fransızların Bouvet zırhlısı mayın ve top ateşiyle batırılıyor. Diğer zırhlılardan üçü de ağır yara alarak karaya oturuyor. 18 Zırhlıdan 6 sını kaybeden itilaf devletleri donanması, geri çekilmek zorunda kalıyor. Zira, zaten daha ilerleseler, Çanakkale-Kilitbahir arasındaki mayınlı bölgelerde gemilerin tamamını kaybedeceklerdi. Daha sonra kara çıkarmaları başlıyor ancak ayrıntısına girmeyeceğimiz bu savaşlar da başarısızlıkla sonuçlanıyor. Savaş, İtilaf Kuvvetlerinin 9 Ocak 1916 da çekilmeleri ile son buluyor.
Çanakkale Savaşı’nın Etkileri:
Bu savaşın sonrasında önemli etkileri olmuştur.
Öncelikle yukarıda değindiğimiz itilaf devletleriyle Rusya arasında yapılan “Boğazlar senin olacak” anlaşması; İtalya’yı kızdırmış ve İtalya, Merkezi Kuvvetlerden ayrılarak İtilaf Devletleri safına geçmiştir. İtilaf Devletleri, İtalya’yı “Osmanlı parçalandığında sana da toprak vereceğiz” vaadiyle kandırarak Avusturya’ya saldırttılar. Ne var ki İtalyanlar bu cephede kaybettiler. Öte yandan; İtilaf Devletlerinin başarısızlığı sonucu Bulgaristan; Merkezi Kuvvetler tarafında savaşa girdi. Böylece Osmanlı-Almanya koridoru açılmış oldu. Ayrıca; Boğazların kapalı kalması, hem Rusya’nın zararına oldu, hem savaşı uzattı, hem de Rusya’da 1917 de halk ayaklanmasına ve Bolşevik İhtilali’ne neden oldu. Boğazların önemini bundan iyi gösteren tarihsel kanıt olabilir mi?
Sevr Anlaşması (10 Ağustos 1920):
Osmanlı Devleti; 1. Dünya savaşında yenik düşüyor ve Sevr Barış Anlaşması’nı imzalamak zorunda kalıyor. Sevr Anlaşması’nın Boğazlar ile ilgili hükümleri 37-61. Maddelerde yer alır. Bu maddeler özetle şunları söylüyordu:
1)Çanakkale, Marmara ve İstanbul Boğazı dahil olmak üzere, Boğazlardan geçiş barışta ve savaşta, hangi devlete ait olursa olsun, her türlü harp ve ticaret gemilerine açık olacak,
2)Bu serbestinin temini için, Osmanlı, Boğazların kontrolünü geniş yetkileri olan bir Boğazlar komisyonu’na bırakacak tır. Komisyonun bağımsız bir bayrağı ve bütçesi olacaktır. (Böylece sanki Boğazlar Bölgesinde çokuluslu bir devlet kurulmuş gibi oluyor) Komisyon üyeleri ise: İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya'dır. Rusya, Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristan da Milletler Cemiyetine üye olurlarsa Komisyona girebileceklerdir.
3)Komisyon Başkanı, iki yılda bir dört büyük devlet arasında değişecek.(Türkiye Komisyon Başkanı olamıyor, doğallıkla)
4)Fransa, İngiltere ve İtalya, Türk Boğazları dolaylarındaki silahsızlandırılmış bölgede müştereken asker bulundurabilecekler.
Sevr Anlaşmasının sadece Boğazlarla ilgili hükümlerine değindik. Görüyorsunuz ki, son derece ağır şartlar. Öyle ki; Anlaşmayı imzalamak üzere Sevr’e çağrılan Ahmet Tevfik Paşa başkanlığındaki heyet, ağır şartlardan dolayı anlaşmayı imzalamadan dönmüştür. Daha sonra İngilizler, işgal altındaki İstanbul’da çaresiz kalan son Osmanlı padişahı Mehmet Vahdettin’e Anlaşmayı imzalatmışlarsa da, Ankara’da kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi, Misak-ı Milli sınırlarını çizmiş ve Sevr’i tanımadığını bütün dünyaya ilan etmiştir. Daha sonra Kurtuluş Savaşından başarıyla çıkan genç Türkiye Cumhuriyeti, hiç uygulanmayan Sevr’in yerine Lozan anlaşmasını, Sevr’den sadece 3 yıl sonra, imzalamayı başarmıştır.
Çanakkale Zaferi'nin 92. Yıldönümünde büyük komutan Mustafa Kemal Atatürk'ü ve silah arkadaşlarını saygı ve minnetle yad ediyoruz.