Bilindiği üzere son günlerde Yunanistan'ın EURO bölgesinden çıkması tartışılmaktadır. Yunanistan da tekrar Drahmi'ye dönmek hususunda AB yi tehdit etmektedir. Bunun tüm AB ülkeleri için bir felaket olacağı aşikardır. Sn Babacan'ın dile getirdiği üzere bunun AB ye yükü Yunanistan'ın kurtarılmasından çok daha büyük olacaktır. Bu durumda AB deki bir çok finans kurumu büyük zararlar ile karşılaşacaktır.
Neyse ki AB ülkeleri şimdilik bu konuda pek istekli görülmemektedir. Bunun en büyük zararı da Almanya'ya olacaktır. Çünkü Euro dışına çıkan bir Yunanistan moratoryum ilan edecek ve yeniden döneceği kendi ulusal parasının değeri de düşecektir. Euro bölgesindeki bu kırılma AB içinde teknoloji üreten ve 1 Trilyonun üstünde ihracat yapan Almanya'nın bu imkanını ters yönde etkileyecektir. Almanya ve Fransa'daki bankalar büyük kayıplar ile karşılaşacaklardır.
Yunanistan'ın Euro Bölgesi içinde tutulması için borçlarının silinmesi Ya da bir kısmının silinmesi ise başlı başına ayrı bir problem olacaktır. Bunun maliyetini kim karşılayacaktır,Almanya dışında ağır devlet borcu olan diğer AB ülkeleri mi ?böyle bir uygulama bir anda İspanya ve diğer ülkelere de sıçrayacaktır. Şu an AB ülkelerinin Kamu Borcunun GSYIH ya oranı %90 dır(Bazı ülkelerin daha fazla) (ABD'nın %100 üstünde)
Fatma Gül olayında hatırlayacağınız üzere 3-4 kişinin haksız tecavüzüne uğrayan Hiçbir suçu olmayan kızcağız suçlanmış,ancak tecavüzcüler bu işten sıyrılmaya çalışmışlardır.
Aynı bu olayda olduğu gibi bu gün suçlanan Yunanistan olayında Almanya ve Fransa'nın hiç mi suçu yoktur.
Durumu daha 2008 ve 2009 yılında OECD raporları ile beli olan bu ülkeye kredileri kim vermiştir.?Niye vermiştir?
Yunanistan bu aldığı kredileri ne yapmıştır? Yatırım yapıp üretken hale gelmek,teknoloji üretmek,eğitim yolu ile halkının üretim kapasitesini geliştirmek yerine har vurup harman savurmuş,haksız bir zenginliğe kavuşmuştur. Peki bu tükettiği malları kimlerden almıştır. Sözde Türkiye tehdidi yaratıp,Türkiye'nin böyle bir niyeti yok iken satılan silahlar ve silahlandırılan adaların malzemesini kim Yunanistan'a satmıştır. Siz birine kredi verip faiz geliri elde edeceksiniz,sonra verdiğiniz kredi ile bu ülkeye mal satıp ihracatınızı belli bir seviyede tutup 2009 krizinde Yunanistan ve yeni AB ülkelerine yaptığınız ihracat ile ayakta kalmaya çalışacaksınız. Sonra iş sarpa sarıp verilen krediler geri alınamayınca bu ülkeleri suçlayacaksınız. Acaba Almanya'nın Fransa'nın büyüme rakamlarını realize etmelerinde Yunanistan'ın hiç mi rolü yoktur. Bu ülkelerin bu gün nispi olarak ciddi bir krizde olmamalarının bedeli,diğer hususlar meyanında Yunanistan'ın içinde bulunduğu durum değilmidir?
Bundan 4 -5 yıl önce Yunanistan da iken ,halkın yaşantısına baktığımda Turizm ve deniz taşımacılığı dışında ciddi bir değer üretmeyen bu ülke halkının yaşantısının son derece lüks içinde olduğunu gördüğümde buna inanamadım. Biz üreten sanayileşen bir ülkenin orta sınıf vatandaşı olarak Yunanistan'daki sıradan bir lokantada yemek yemeğe zorlanırken,Yunan halkı bunu günlük sıradan rutin bir eylem olarak gerçekleştirmekteydi . Borç ve yardımlar ile yaşayan bir toplumun bu hale geleceğini ben sıradan bir Turist olarak görürken AB'nin akil ekonomist ve bürokratları görmüyormuydu?. Elbette görüyorlardı ama o anki menfaatleri ve konjonktür,yada iyimserlik farklı davranmalarını mümkün kılmıyordu. Çünkü Avrupa yumurta kapıya dayanmadan tedbir almamakta ve eyleme geçmemektedir.
Her zaman söylediğim gibi içinde bulunulan kriz bir ekonomik kriz olmaktan öteye bir siyası krizdir. Bunu bir yazımda serhoş mahkum sendromu olarak adlandırmıştım. Hapishaneden kaçan ancak bir birine pranga ile bağlı mahkumların hedefi bir an önce hapishaneden uzaklaşmak olmalıdır. Ancak bunlar hapishaneden kaçtıktan sonra karşı büfede kafayı çekip serhoş olduklarından ve hepsi bir yana doğru koştuklarından ,oldukları yerden başka bir yere gidememektedirler. ABD de de AB de de kriz bu nedenle kemikleşmiştir. Nevarki ABD bundan çabuk vazgeçerek krizi atlatabilmiş ,yada şimdilik böyle bir yola girmiştir. AB ise bunu hala başaramamaktadır. Oysaki alınacak tedbirler bellidir. 3-4 yıl öncede belli idi ,o tarihte bu önlemler üzerinde anlaşılarak alınsaydı Yunanistan bu gün bu duruma gelmeyecekti. Kararsızlık,yada AB lideri konumundaki Almanya ve Fransa'nın elini taşın altına sokmama Ya da fedakarlık yapmama politikası olayın boyutunu bu günkü duruma getirmiştir.
Yeniden ekonomi ilmini yazmaya gerek yoktu, yapılması gerekenler belli olup fedakarlıktı. Bunu yapacakların başında gelenlerin ise Yunanistan'ı bu duruma sokan,bundan geçmişte menfaat sağlayanlar olması gerekirken, bu fedakarlık yapılmamış Ya da yeterince ve zamanında yapılmamıştır. Bu iş bu noktaya gelmeden daha çok önceleri halledilebilecek iken sorun kar topu gibi büyüyerek yük ağırlaşmıştır.
Yunanistan Ekonomisi ile ilgili olarak 2009 Temmuz ayında yayınlanan OECD raporları incelendiğinde ;diğer bir çok OECD ülkesi ile mukayese edildiğinde ilk safhada Yunanistan'ın içinde bulunulan global ekonomik kriz süresince iyi durumda olduğu vurgulanmıştır. Ancak bununla birlikte önemli ölçüde düşen turizm ve deniz taşımacılığı gelirleri nedeni ile bir resesyondan kurtulmanın da mümkün olmayacağı vurgulanmıştır. Yunanistan da o tarihlerde emlak satışlarındaki azalma nedeni ile finansal sektörün bir baskı altında kalacağı beklenmiş ve hükumet otoritelerinin alacağı mali tedbirler ve buna ilişkin bir plan ile finansal sektörün desteklenmesi ön görülmüştür. Ancak yüksek kamu borç stoku,tekrarlanan malı kayganlık ve büyük iç ve dış dengesizliklerin ,bunun sebep olduğu (2008 sonundan itibaren risk faktörünün yükselmesi nedeni ile)kamu borçlanmalarındaki yüksek faizlerin bu alanda geniş bir manevra alanı bırakmadığı izhar edilmiştir.
Ticari faaliyetlerin yavaşlaması ve bütçe dengesindeki bozulma kaçınılmaz olmuştur. Bütçe alanında bir manevra kabiliyeti ve imkanı azalmıştır. Yetersiz kamu finansmanı zaten uygulamada olan acil bir finansal iyileştirmeyi gerekli kılmıştır.
Bununla birlikte o tarihlerde 2010 a kadar mali açığı GSYIH'nın %6.75 i kadar artırsa da,otomatik bir stabilisazyonun devreye konmasının kaçınılmaz olduğu belirtilmiştir.
Kreditibility'e yardımcı olmak ve olumsuz piyasa tepkilerinden kurtulmak için,mali disiplin ve sağlamlaştırmaya devam edileceği hususunda bir güven sağlanmasının gerekliliğine işaret edilmiştir.
Bu finansal iyileştirmeler şunları içermeliydi;yapısal bir açığı ortadan kaldırmak için özel ve sağlam önlemlerin alınması,daha sıkı bütçe kuralları, ve daha bağımsız bir kamusal idare yapısı
Hedef;2020-25 e kadar kamu borç stokunu Gayrı Safi Milli Hasılanın %60 i seviyesine indirilmesi olmalıydı. Bunu yaparken de giderek yaşlanan nüfusun yükü ortadan kaldırılmalıydı.
Yapısal mali tedbirler alınırken vergi sistemi geliştirilerek vergi tabanı genişletilmeli ,vergi uygulamasının basitleştirilmesi ve tabanın genişletilmesinin yanı sıra sosyal güvenlik sistemi iyileştirilerek vergi kaçağınında önüne geçilmeliydi.
Kamu harcamaları kontrol edilmeli ,bu cümleden olmak üzere idari maliyetler kamu maaş yükünün azaltılması ve rasyonel hale getirilmesi ile düşürülmeliydi. Aynı zamanda zarar eden kamu kuruluşları özelleştirilmeli Ya da rehabilite edilmeliydi. Uzun dönemli tedbirler olarak ise sosyal güvenlik reformu ile emeklilik konusunda reform yapılmalı emekli olmanın kuralları yeniden belirlenmeli ve erken emekliliğin önüne geçilmeliydi.
Sağlık sistemi ve eğitim ile ilgili olarak;sağlık sisteminin oldukça parçalı bir idari yapıya sahip olması nedeni ile revize edilmeli ,sağlıkla ilgili tüm yetkili idareler tek bir Bakanlığın çatısı altında toplanmalıydı. Sağlıkla ilgili çeşitli sigorta fonları da tek bir çatı altında toplanmalıydı.
Zorunlu kamu sağlık hizmetlerinin kalitesi hekimler ile ilgili bir sistemin geliştirilmesi ile artılmalıydı. Bu cümleden olmak üzere genel pratisyen hekimlerin sayısı artılmalı ve doktorların maaş yapıları değiştirilmeliydi. İlaveten hastane yönetimlerinin idari yapısı da modern hale getirilmeliydi.
Bu cümleden olmak üzere hastaneler finansal özerkliğe kavuşturulmalı ve bu hastanelerin fonlanması revize edilmeliydi
Son olarak ilaç reçeteleri sıkı bir şekilde kontrol edilmeli ve bu konudaki masraflar sıkı bir şekilde takip edilmeliydi.
Eğitim konusunda ise okul öncesi eğitim özellikle 3 yaş altındaki çocuklar için,yeterli personel ve kaynak tahsisi ile genişletilmeli ve modern hale kavuşturulmalıydı. İlk ve orta öğretim ise daha fazla özerkliğe ve sorumluluğa sahip olarak,hocaların da eğitimi ve ödüllendirilmesi(fazla çalışmaya fazla maaş şeklinde) ile geliştirilmeliydi. Üniversiteye giriş konusunda da reform yapılmalı ve üniversiteler daha fazla özerkliğe kavuşturulmalıydı.
Tüm bu hususlar OECD Raporunda (Polıcy Brief)daha 2009 yılında önerilmekteydi. Şu an 2012 deyiz ve bu hususların realizesi daha ağırlaştırılmış şekilde şimdi gündeme konmaktadır. Eğer bunların yerine getirilmesinin takibi 3-4 yıl önce yapılsaydı bu gün Yunan halkı üzerindeki yük çok daha az olacak ve kriz kolay çözülebilecekti. Buradaki aymazlıkta suç sadece Yunanistan'damıdır. AB'nin gerekli önlemlerin zamanında alınması hususunda hiç mi suçu yoktur.
Herkes tarafından bilinmektedir ki Yunan halkı vergi ödemek istememektedir. Kayıt dışı ekonomi oldukça fazladır. Yunanistan'ın en büyük gelir kapısı olan Deniz Taşımacılığı gelirleri Filonun önemli bir bölümünün Kolay Bayrak Ülkelerine ve özellikle Liberya'ya kayıtlı olması nedeni ile gelirler ülkeye girmemekte ve vergi dışı kalmaktadır. Yunanistan sahiplik bakımından dünyanın en büyük filosuna sahip olsa da,önemli armatörler filolarını ABD den yönetmektedirler. Yunanistan da nüfus giderek yaşlanmakta,ve erken emeklilik nedeni ile bunun Sosyal Güvenlik Sistemi üzerindeki yükü ciddi boyutlara ulaşmaktadır. Ülkenin tabi kaynakları yoktur,sanayide gelişmemiş Ya da montaj sanayinin ötesine geçememiştir. Ülke teknoloji üretememektedir. AB ye uyum için bir çok alanda alınan yardım ve hibeler ,haksız yere abartılarak alınmasına rağmen amaca matuf olarak kullanılmamıştır. Tüm bunların AB farkında değilmiydi? Bizi AB ye almak için şart üstüne şart koşan AB Yunanistan'ı kabul ettiğinde ve sonrasında bunları bilmiyormuydu?yada kontrol mekanizmasında bir zafiyet mi vardı.
Aynı durumda biz olsaydık böyle mi davranırlardı.?
Bu durum bize başka bir gerçeği ortaya koymaktadır. Siz istediğiniz kadar ekonomik kriter ve kurallar koyun,kanun değişiklikleri talep edin ,bu kanunların usulüne uygun olarak uygulanması için mekanizmalar geliştirin sonuçta iş insanın niteliğine ,yapısına ve kültürüne dayanmaktadır.
Bu işler sadece makro ekonomik parametreler ve kriterler ile çözülememektedir. Kuzey Avrupa kültürü ve alışkanlıkları ile Güney Avrupa Kültürü tamamı ile farklıdır. KANT ve OGUST KONT
felsefesi Almanya'da toplumun ruhuna işlemiştir. Çalışmadan devletten işsizlik parası almak Ya da Sosyal Güvenlik Sisteminin açıklarından yararlanmak,vergi kaçırmak ,yasalara uymamak ayıptır. Her vatandaşın içinde vicdan dediğimiz ayrı bir sanal kontrol mekanizması bulunmaktadır. Yunan Filozofları;Pratagoras,Plato,Socrates,Aristotales,Anaksogoras diğer hususlar meyanında demokrasi kültürünün gelişmesinde önemli rol oynasa da,haz teorisine dayanan Epikürcü akım bu dünyada zevk almayı her şeyin önüne çıkarmıştır,bu İtalya da Cicero ve Guıccıardını ile gelişmiştir.
Dolayısı ile Kant'ın Almanya'sı ile İtalya ve Yunanistan halkının davranış biçimi tamamı ile farklıdır.
Diğer taraftan AB'nin içinde bulunduğu kriz ,tüm dünyada olduğu gibi bir üretim krizi değildir.
Bir talep krizidir. Bu günün dünya ticareti de genç nüfus üzerine oturmakta ve onların talebine bağlı olmaktadır. Yani yaşlı nüfus tüketmemekte ve yeni teknoloji ürünlerine kayıtsız kalmaktadır. Avrupa da ki kriz bir demografik kriz olup yaşlı nüfusun çok fazla tüketmemesinden kaynaklanmaktadır. Oysa genç nüfus tüketmekte ve her yeni teknolojiyi diğerinin fiziki ömrü sona ermeden kullanma ihtiyacını duymaktadır. Bu nedenle batı ihracata dayalı bir ekonomi modeli ile büyüyebilmektedir. Bunun için ise teknoloji üretmesi gerekmektedir. Bunda da Almanya ve bazı Birkaç ülke dışında pek başarılı olamamaktadırlar. İngiltere'nin içinde bulunduğu durumda bundandır. Batıdaki gençler son yıllarda Üniversite eğitimine de çok fazla iltifat etmemektedirler. Son yıllarda okuduğum yüksek lisans ve doktora tezleri ile G.Kore,Çin,Hindistan,Pakistan Malezya,Taıwan daki öğrencilerin yaptıkları ile mukayese ettiğimde Pasifik hızla arayı açmaktadır.
Avrupa'daki yaşlı nüfus tüketmemesinin yanı sıra diğer taraftan büyük bir sosyal güvenlik yükü yaratmakta ve üretimde de az çalışma süresi ve yüksek ücretler ile Pasifik ile üretim maliyeti konusunda büyük bir fark yaratmaktadır.(son finansal kriz ile ücretler dondurulmuş ve hatta düşürülmüş olsa bile)
Burada üzerinde durmamız gereken diğer bir husus yukarıda Yunanistan için önerilen hususların ,son 10 yılda Türkiye de yapılanlar ile olan bezerliğidir. Bu nedenle Türkiye ekonomisinin bıçak sırtında olduğu ve Yunanistan gibi olma ihtimali olduğu söylentilerinin gerçekle bağdaşmadığıdır. Yunanistan için önerilenlerin çoğu son 10 yıl içinde Türkiye de yapılmıştır. Türkiye'nin bir bütçe Problemi(Bütçe açığı %1),önemli bir kamu borç stoku problemi bulunmamaktadır(Kamu Borcunun GSYIH ya oranı %39dur-müsaade edilen limit%60 dır). Sadece bir cari açık ve istihdam problemi bulunmakta olup buda bu gün için fonlanabilmekte ve Türkiye'nin bir borçlanma ve borcu döndürebilme problemi bulunmamaktadır. Zaten ithalat içindeki ara girdi mallarının payı özel tüketim mallarına göre artmakta ve ithalat yapısı daha ziyade ihracata dayalı bir ithalat olmaktadır.
Carı açıkta azalmaktadır. Eğer eski büyüme rakamları yakalanamayacak ise (ki beklenti öyledir %4-5 )cari açığın azalması da kaçınılmaz olacaktır. İhracat yaptığımız ülkelerde çeşitlenmektedir,vaktiyle Kuzey Afrika ve Orta Doğunun payı toplam ihracatımız içinde %12 iken artık %29 a çıkmıştır. AB ye yapılan ihracatımızın payı kriz nedeni ile düşse de(%56 nın altına inse de) bu açık yeni pazarlar ile kapatılmaktadır. ARGE çalışmalarına ayrılan kaynaklar ile önümüzdeki yıllarda hem ithal malı girdileri azalacak hemde ihraç ürünlerimiz çeşitlenecektir.
TÜRKİYE'nin problemi iç tasarruf yaratamamaktır. Halkın büyük bir bölümü negatif tasarruf yaratmakta,bir bölümü ise sosyal güvenlik sistemi geliştikçe ,kara gün için bir kenara para koymak yerine tüketimi tercih etmektedir. Genç nüfus fazlalığı ise hane halkının tasarruf imkanını azaltmaktadır. Çünkü çalışmayan ve okuyan genç nüfus üretmeden tüketmektedir. Genç çiftler sadece bu nedenle çocuk yapmaya çekinmektedirler.
Genç bir ailenin yuvadan başlamak üzere çocuğun okuması için aile bütçesinden ayırdığı pay çok önemli rakamlara ulaşmaya başlamıştır. Yaşlı nüfus zaten emekli maaşı ile geçinemediğinden tasarruf yapamayacağına göre genç nüfusun kazancından tasarruf yapması sırf bu nedenle etkilenmekte ,zaten düşük maaş nedeni ile ancak çarkı döndürebilmekte hatta negatif tasarruf yapmaktadırlar. Eğitim kalitesinin düşüklüğü de yüksek maaş almaları hususunda bir handikap olmaktadır. Hatta evlenme yaşı giderek büyümekte ve evlilikler çok çabuk boşanma ile sonuçlanmaktadır.
Bana göre Türkiye'nin en büyük sorunu eğitim kalitesindeki yetersizliktir. Bu gelecekte büyük bir problem yaratacak ve ülkenin verimliliğini ve hatta iktisadi refahını düşürecek ve sosyal yapısını bozacaktır.. Buradaki sorun ise bir kaynak sorunu olmayıp kaynakların rasyonel kullanılmaması hususudur. Eğitim adeta sanal olarak,yapılmış olmak için yapılmaktadır. Korkunç bir kolaycılık giderek yaygınlaşmaktadır. Oysaki Türkiye de iyi eğitilmiş gençler ile bir Silıcon Vadisi neye yaratılmasın. Bu konuda eski CHP Milletvekili Bülent TANLA Milletvekilliği zamanında bir rapor
hazırlamıştır. Akıbeti hususunda bir malumatım bulunmamaktadır.
Tekrar Yunanistan konusuna dönersek ,yukarıdaki açıklamalarımızın ışığında bu içinde bulunulan durumun suçlusu sadece Yunanistan değildir. Yunanistan'ın bu içinde bulunduğu durumdan çıkmasında da Türkiye ile iyi ilişkiler kurması menfaatine olacaktır. Bu krizli durumda bile hala askeri yatırım ve harcamalar yapmaktadır. Yunanistan'ın bölgede tehdit olarak gördüğü tek ülke Türkiye'dir. Oysa Türkiye Yunanistan'ın dostudur. Yunanistan düşmanını başka alanlarda aramalıdır.
İkinci dünya savaşı sırasında Yunanistan'ı işgal eden ve tüm yiyeceğini içeceğini toplayıp Rusya Cephesinde Alman ordularına yollayıp milyonlarca Yunanlının açlıktan ve hastalıktan ölmesine sebep olan İtalya'dır. Bunu İtalya'dan talep eden Almanya'dır. O sırada karne ile ekmek ve şeker alan bu Türk ulusu kendi sınırlı yiyeceğini bölerek gemiler ile Yunanistan'a yiyecek,ilaç ve diğer malzeme yardımında bulunmuştur. Hatta bir gemimiz de bu sevkıyat sırasında batmıştır. Halklar arasında bir husumet bulunmamaktadır. Ben Yunanistan da iken Türkiye'den göçen bir Türk Rum'unun misafirperverliğini yıllar sonra gittiğim kendi köyümde uzak akrabalarımdan görmedim.
Atına Hava Alanında Sn Papendreu ve Ailesi ile karşılaştığımda(sıradan biri gibi seyahat etmekteydi)ismi ile seslendiğimde yanımıza kadar gelip, Türk olduğumuzu öğrendiğinde ayrı bir ilgi göstermiş, bir isteğimizin şikayetimizin olup olmadığını sorup yoluna devam etmiştir.
Yunanistan'ın bu gün medet umdukları vaktiyle yunan halkını açlığa mahkum edenlerdir. Bu gün ise askeri olarak olmasa da siyası ve ekonomik olarak işgal altına alanlardır.
Dolayısı ile bu krizli dönemde Yunan halkına yardım edecek olan ortak tarihi kültürü olan TÜRK halkıdır. Yunanistan bunun bilinci içinde dostunu düşmanını iyi bilip ona göre hareket etmeli,Türkiye ile siyası,ekonomik ve askeri işbirliği içine girmelidir.