Orta Asya dan gelen biz Türkler denizi ve içinde yaşayan balıkları da bilmezdik, önce batıya daha sonra Akdeniz'e yapılan göçlerle Deniz ve Balık la tanışmış olduk.
Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşundan sonra Denizciliği ve Balıkçılığı öğrenmiş olsak ta Balıkçılık yakın tarihimize kadar Rum ve Ermeni vatandaşlarımızın hakim olduğu bir meslek olarak sürdü.
50-60 Yıl öncesine kadar Doğu Karadenizlilerin hakim olduğu balıkçılık sektörü son 25 yıldır Ülkemizin tüm kıyılarında diğer bölgelerde yaşayanlar tarafından da yapılıyor olmasına karşın, Yanlış uygulanan Örgütlenme biçimi ve politikalar nedeniyle Kıyı Balıkçılığından öte gidememiştir.
Dünya da denize kıyısı olamayan Milletlerin bile Okyanuslardan paylarını almaları için Balıkçılık ve Denizcilik Bakanlıklarının bulunması söz konusu iken,Ülkemizde halen böylesine önemli bir alanda politikasını geliştirememiş olması Orta Asya geleneğimizin düşünsel anlamda devam ettiğinin bir göstergesidir.
Son 5 yıldır Orkinos avcılığı ile başlayan hızlı gelişmelere karşın Türk Balıkçısının sadece % 10 luk bir bölümü Akdeniz havzasına inebilmiş olup gelecek 10 yıl da ise Akdeniz dışına çıkmaları mümkün gözükmemektedir.
Ülkemizde Kıyı şeritleri ile iç denizlerde balıkçılık yapanların eğitimsiz ve örgütsüz olmaları bu kesimin kolayca sömürülmesine olanak sağlamakta olup Ülkemize sokulmaması gereken avlanma teknolojileri ve araçlarıyla aşırı ve bilinçsiz avcılığa neden olunmuş ve Su ürünleri kaynakları acımasızca tahrip edilmiştir ,Çok sayıda gelişmiş avlanma araçları bulunmasına karşılık Su ürünleri stoklarında azalma söz konusu olduğundan balıkçılar bu yatırımlarının karşılığını alamaz hale gelmeye başlamıştır.Bu sıkıntı Ülkemiz kıyılarında bulanan 4000 e yakın balıkçı köyünde görülmektedir,Balıkçılar ya bankalara yada tüccarlara borçludur , buna birde kentlerden denizlere taşınan yerli ve yabancı kirlilikte eklendiğinde hal içinden çıkılamaz hale gelmeye başlamıştır.
1380 sayılı yasanın Tarım Bakanlığına bağlı olması ve balıkçılıktan yoksun eller tarafından yönetiliyor olması da balıkçılığımız için talihsizliktir,Ülkemizde halen 6 Bakanlık 18 kadar Genel Müdürlük denizlerden sorumlu olmasına karşın görevlerini tam anlamıyla yerine getirememeleri nedeniyle denizlerde denetim yetkisini sadece Asker kökenli Sahil Güvenlik Komutanlıklarına bırakmış olmaları AB sürecinde sivilleşmeye önem veren Türk Hükümetleri için etik değildir.
Türk Balıkçılığının gelişmesi için 3-4 yıldır Ülkemize gönderilen pek çok AB,Dünya Bankası Birleşmiş Milletler ve ABD fonları yerine ve amacına ulaşmamakta ,gelen heyetlere ise kendi imkanlarıyla gelişen Balıkçılarımız örnek gösterilmeye çalışılmaktadır.AB sürecinde Balıkçılarımız için pek çok sayıda iç ve dış temaslarda devam ederken bu görüşmelerde balıkçılıktan uzak kişiler yer almakta balıkçılığımız adına hayali projeler üretmeye devam etmektedirler.
Eğitim,Örgütlenme,Sosyal Güvence,Stokların Korunmasını sağlamak,Bilinçli avcılık Deniz ve İç Suları Kirliliği ,Balıkçılık sanayii nin denetlenmesi ve gelişmesi gibi pek çok sorun çözülmeden Türk Balıkçılığının gelişmesi olanaklı değildir.
Ülkemiz kıyılarında Halen Balıkçılık yapmakta olan vatandaşlarımızın geleceklerinden kaygıları devam etmektedir,sahip oldukları avlanma araçları atıl hale gelmeye başlamıştır,yardım ve fonlar adaletli dağılmamaktadır,Bürokrasi nin getirdiği yenilikler içinde boğulma noktasına varmışlardır bu durumda bile birileri balıkçılarımıza AB girmek istiyordunuz alın size AB bürokrasisi deyip baskı yapma cabası içine girmişleridir.
Türk Balıkçısı bir bütün olarak algılandığında gelişen % 10 civarında balıkçının tüm Türk Balıkçısın temsil edemeyeceğini iyi tespit etmek gerekir ,Kurulması planlanan genel müdürlükle Balıkçılık gelişemez,Daha öncede genel müdürlük vardı ne oldu ne faydası oldu Balıkçılık ne kadar gelişti ,Bütün bu işlerin çaresi var ama görmek ve iyi bakmak gerek iyi bakılamazsa TÜRK BALIKÇILIĞI nın geleceği karanlıktır.