1973Yıllarında çevreci hareket içinde yerimi aldığımda ,ülkemizin nüfus yapısı ile sanayi bugünkü gibi değildi ancak bizler bugünleri görüp o yıllarda planlı ve yaşanabilir bir ülke için öngörülerimizi her platformda ifade etmiş olmamıza karşın gelişme adına yeşil alanlar ve birinci sınıf tarım arazileri yok edildi,halen devam ediyor.Evsel ve sanayi atıklarının denizlerimize boşaltılmaması ,eğer bu yapılacaksa biyolojik olarak yapılmalıdır dedik,yine eskisi gibi devam ediyor.
Ülkemizin deprem gerçeğini bilerek yapılaşmanın daha dikkatli yapılması gerektiğini ifade ettik yine bildiklerini okudular.
Anadolu’dan göçü özendirip büyük kentlerde gecekonduculuğu teşvik ettiler siyasi rantlar elde ettiler,bugün bu gecekonduları kentsel dönüşüm planlarıyla yıkıp yerine dev kentler dikip ekonomik rantlar elde ediyorlar.
1977 yılında CHP Beşiktaş ilçesinde sigara içerek salonu dumana boğan İstanbul Milletvekili rahmetli Ertuğrul Yolsal a sigara yı dışarıda içmesi konusunda uyardığımda bana çok kızmıştı.Aradan yıllar geçti 2002 de Yolsal ın Başkanı olduğu Dernek lokaline gittiğimde duvarlarda sigara içmek yazılarını görüp sorduğumda rahmetli yolsal bana sigaranın ne kötü bir şey olduğunu anlatmasına hem sevindim hem çok şaşırdım.Tabii bu yaşanan örnekte halen hayatta olan onlarca tanık var ve bazıları Milletvekili.
1984 yıllarında ise Ülkemizde çevreciliği yeniden keşfeden Yeşiller Partisi ile birden bire herkes çevreci olup moda ya ayak uydurmaya başladı hemen arkasından da 1991 Yılında ilk kez düzenlenen ve yoğun emek harcadığım Su ürünleri küçük kurultayından sonra da başta yakından tanıdığım pek çok köşe yazarı balıkçılığa merak sarıverdi hatta olta balıkçısı oldular.
Elbette herkesin çevrecilik ve balıkçılık konularında bilgi sahibi olması güzel bir şey ama bu bilgilenme kulaktan değil yada başkalarından alınarak satılan bilgiler olmamalı yani her şeyi ben bilirim der gibi.Ülkemizde son yıllarda gelişmelere baktığınızda hemen her fırsatta İşadamından sokakta yaşayan herkes aşağı yukarı çevreci ve bir şeyler biliyor ama Çevre gün geç tikçe daha kötüye gidiyor ,Karadeniz kıyılarından sonra dağları,son günlerde yaşanan kışladığı ve kaz dağları gerçeği ve saymakla bitmeyecek kadar çok doğa katliamı hızla devam ediyor.
Ancak çevreci olan herkes ve sokaktakilerin gıkı bile çıkmıyor izlemekle yetiniyorlar.
2 tane balık kasasını ters çevirip üstünü rakı masası yaparak balıkçılık sohbetleri yapan bu arada günde ortalama 10.000 kilo yavru balığın istanbul kıyılarının işgal eden amatör balıkçılar tarafından ölmesine seyirci kalan hatta bu balıkları tava yapıp onla rakı içenler,Ülkemizdeki balık çeşidi nin 120 den 6 ya indiğini hiç akıl etmez ,konuşmaz yada yazmazlar.Ama sorduğunuzda senden benden çok balıkçı oluverir konferans bile verirler.
Ben Zafer Murat Çetintaş yada Murat Reis 1970 li yılların başlarından itibaren Arnavut köylü Anastas ve Niko reislerin yanında yoldaş olarak ,Yeşilköylü Ciray ve Zaven reislerin yanında tayfa olarak çalıştım ve ekmeğimi denizlerden çıkarak bugünlere geldim yazan çizenlere,atan ve tutanlara olup olmadık yerde nostalji yapanlara buradan iki lafım var çok biliyorsanız her iki konuda da sizlerle en baba TV ekranlarında tartışmaya hazırım ama karşıma bilerek gelin.Sizin bildiklerinizi biz unutmaya başladık Çevrecilikte Balıkçılıkta ahkam kesmek kolaydır,ama yaşamak zordur her ikisi de birbiriyle paralel şeylerdir.
Dünya nın tüm kentsel ve sanayi atıklarını denizler taşımakta en çok çevre kirliliğinden Denizler etkilenmektedir,Tabii üzerinde yaşayan deniz insanı balıkçı bundan en çok etkilenendir.
Bakın sadece balıkçı diyorum çünkü gemiler gemicilerde denizi kirletmektedir oysa balıkçı korur çünkü onun tarlasıdır adeta .
Değerli okuyanlarım kusuruma bakmasın kendimle ilgili yazdıklarımı reklam olarak algılanmayın yazdıklarım benim yaşadıklarımdır,Çevreciliği ,Balıkçılığı birbirinden ayırmadan 1970 yıllardan bu yana yaşayan biriyim,O yıllarda Politika,Demokrat ve Cumhuriyet gazetelerinde .Balık ve Balıkçılık Dergilerinde bunları yazdımda dileyen o yılların gazete arşivlerine girer okur.Anlatmak istediğim bazıları çıkıp ta sanki ilk kez yapılıyormuş,yazılıyormuş yaşanıyormuş gibi sunuyor ya!...